Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

23 Ekim 2011 Pazar

Gündüz ve Gece

Yoldaşlarım, hiç düşündünüz mü geceyi ve ayı. Güneş bize geri gelmek üzere veda ettiğinde birden karanlık çöker. Hepten karanlıkta kalmayalım diye hemen ay ve yıldızlar alıverirler yerlerini. Nedense hepimiz onları çok severiz. Ay hayatımızda önemli yer teşkil eder güneş gibi. Yıldızları seyretmekten hep keyif alırız.  Ay karanlıktaki ışığımızdır. Yıldızlar ise sanki bize yol gösterir içimizdeki ışığa giden yolda. Ben çok severim saatlerce yatıp, yıldızları seyretmeyi. Neden içinde bulunduğumuz karanlığa değil de bizi aydınlatan aya ve yıldızlara odaklanırız ve onlarla mutlu oluruz? Hiç düşündünüz mü? Çünkü bizim özümüz aydınlıktır.
Her ne kadar dibe batarsak batalım, dünya da bize dayatılan karanlığımızın derinliklerinde olalım, yüzümüzde tebessüm oluverir. Neden sisli,  bulutlu havayı sevmeyiz. Sis önümüzü kapar, yolumuzu seçemeyiz ve mutsuz oluruz ruhen. Bulutlar güneş ve ayla aramıza girer. İçimiz sıkılır, daralır, bunalırız sebepsiz. Oysa bulutlar da bize yağmuru yani bereketi getirir.
Doğa anamız her şekilde bizim yol gösterenimizdir. Şefkatlidir, tıpkı bizi karşılıksız seven tek varlık annelerimiz gibi. Doğa da bizi karşılıksız sever. Ne kadar canını yaksak da,  yıksak da yine de yol gösterir bize. Sanki tanrımızdan aldığı görevi tam da yerine getirir.
Gece ve gündüz dengededir. Yani karanlık ve ışığın dengesi gibi. Gece karanlığı, gündüz ışığı temsil eder. Ama gündüz az da olsa karanlık, gece az da olsa ışık vardır. Biz insanlar çoğunlukta günü yaşamaya eğilimliyizdir. Geceyi ise uykuda geçiririz. Çünkü hepimiz ışık varlıklarız yoldaşlarım. Aslında yaşadığımız şu dünyanın düzeni bize her şeyi anlatmakta. Karanlık çöktüğünde ışıklarımızı yakarız. Yakmazsak kör oluruz, göremeyiz, yolumuzu bulamayız.
Işık varlıklar biz, bu dünyaya karanlığı deneyimlemeye geldik. Ama sanırım artık yeter, en azından buna son vermek isteyenler için. Yeterince acı çektik, ruhumuzu öfkeyle, hırsla ve korkularımızla kirlettik. Bu kötü değil. Hatta iyi bir şey bir anlamda çünkü bunları yaşamasaydık, ışığın, güzelin, iyinin ne farkında olurduk ne de değerini bilirdik. Yoldaşlarım, ışık varlıklar olan bizler, dünyaya doğduğumuz anda özümüzü unuturuz. Sistem bunu gerektirir. İlizyondaki halimize teslim olur, onunla dünya da var oluruz. İki amacımız vardır. Kendi kişisel seçtiğimiz dünyasal ve ruhsal deneyimlerimizi yaşamak ve tekâmül etmektir ruhen. İkincisi ise ilahidir. Gelirken aldığımız bütün perdelerimizi kaldırmak, özümüzü fark etmek, ilahi ışık, aşkı bulmaktır. Bulmaktır çünkü o içimizdedir ve kilitlidir. Anahtar bizizdir. Fark etmek fark etmektir asıl amacımız hepimizin. Sınıf atlamak gibi düşünün.
Dünya da okuldur. Sınıfları vardır tıpkı dünyadaki okullarımızda olduğu gibi. Okumayı sökmeden nasıl ikinci sınıfa geçemezsek, karanlığı deneyimlemeden ışığa geçemeyiz. Sistem budur yoldaşlarım. Nasıl sınıfta kaldığımızda bunu kabullenip uyuyorsak, ilahi sisteme isyan etmeyelim. Yaşadıklarımızdan dolayı tanrımıza kızmayalım, isyan etmeyelim, küsmeyelim. Çünkü tanrımıza küsmemiz kendimize küsmemiz demektir. Yapmayalım bunu. Tevekkül edelim ve çıkış yolumuzu arayalım ve bulalım.
Ruhen karalıkta da ışıkta da olsanız, ışığa gelseniz de kalsanız da sizi çok seviyorum. Size içimdeki ilahi sevgiyi akıtıyorum alır mısınız?

21 Ekim 2011 Cuma

Üzgünüm Kahraman Mehmetçik Mezara değil, Pazara kadarız...

Yoldaşlarım, birkaç gündür toplumca içimiz kan ağlamakta. Nasıl olduk da bir konuda birleşebildik şaşılacak şey. Aslında biz toplumca vicdanlı, şefkatli insanlarız. Genel olarak düşenin yanında olma, yardım etme eğilimimiz var. Son zamanlarda bunu biraz unutmuş olsak da. Zaten kalben bağlı olduğum dinimiz de bunu buyuruyor. Gencecik, hayatlarının baharlarındaki yirmi iki askerimiz biz sıcacık yataklarımız da huzur içinde uyuyalım diye canlarını verdiler. Onlar için çok üzüldüm. İçim cız etti. Şahsen beni, avutan sözler rahatlatmıyor hiç. Yok, şehit olmuşlar, yok cennete gitmişler. Tamam, güzel de. Yaşama ne oldu. Yaşamak da çok güzel. Yaşamı terk etmek ne kadar acıdır acaba haberimiz var mı bizim? Arkamızda sevdiklerimizi bırakmak, yaşayacak aşklarımızı, başarılarımızı, sevinçlerimizi bırakmak nasıldır? Ben şahsen şu an yaşamayı seçerdim. Ama maalesef kimse onlara sormadı tercihlerini. Gitmek mi kalmak mı? Bence kalmak, nasıl olsa öleceğiz.
Bırakalım da insanlar istedikleri zaman ölsünler. Böyle dünyaya çivilenen ayrımcılık yüzünden,  toprak hırsı, insanlığa ekilen korku ve öfke tohumları yüzünden olmasın. İnsanlık olarak yüz yıllardır süre gelen kavgamız bitip tükenmedi be yoldaşlarım. Hayır, biz kimin toprağına sahiplenip, hükmediyoruz ve sakınıyoruz. Has bin Allah! Bu dünyada ki her karış toprak tanrının. Ne bizim ne de onların. Zaten sorun buradan kaynaklanıyor. Biz ve onlar! Bir türlü bir olamadık, dünyalı olamadık. Yok, yok uzaylılar bize bir saldırsınlar. Ancak o zaman birleşebilecek gibi gözüküyoruz.
Yoldaşlarım, bize ekilen öfke, hırs ve korku tohumlarını besledik, büyüttük içimizde. Bir de baktık biz dünyalılar insanlıktan çıkmışız da cani, katil oluvermişiz. Ama toplumca ölen askerlerimize gözyaşı döktüğümüze göre artık bu duyguları yaşamaktan sıkılmış olmalıyız.
Bu duygularımızı bırakalım. Tamam, da sadece bizimle olur mu dediğinizi biliyorum. Evet, olur hem de bal gibi olur. Şu dünyada kötü duygularını terk eden, iyi duygularını yeşertip büyüten bir insan bile olsa çok şey değişir. Bir de toplumca değiştiğimizi düşünün.
Şu ilizyon dünyada en büyük hakkımız yaşama özgürlüğümüzdür. Herkesin buna saygı duyduğu, bir birine silah yerine sadece ve sadece sevgi dolu elini uzattığı, sınırların olmadığı, benim senin kavgalarının olmadığı, korkulardan, öfkeden arınmış bir dünya düşlüyorum. Hepimizin çocukları var. Artık başka Mehmetçik ölmesin. Koşa koşa evine, ailesine, sevgilisine, eşine, çocuğuna ve yaşamına geri dönebilsin. Hatta ve hatta korunmaya ihtiyacımız olmasın. Askerlik başka bir anlam ifade etsin. İsteyen asker olsun. Siz de ister misiniz böyle bir dünya? Sadece sevginin olduğu bir dünya da yaşamayı hepimiz hak ediyoruz. Acı bizim özümüz değil ki. Neden buna sarıldık, bırakamıyoruz?
Sevgili bu dünyayı terk etmek zorunda kalan askerlerimiz;
Size sonsuz sevgi gönderiyorum. Çok teşekkür ediyorum. Bu son olacak demek isterdim size ama şu an için sanmıyorum. Ruhunuz şad olsun. Umarım diğer şehitlerimiz gibi siz de unutulup gitmezsiniz. Ama sanmıyorum, üzgünüm. Sizi tekrar dünyaya bekliyorum. Gelin ve terk etmek zorunda olduğunuz nefeslerinizi, aşklarınızı, mutluluklarınızı geri alın. Ama tekrar asker olmayı seçmeyin olur mu? Öldürülmeden sonuna kadar ne yaşayacaksanız dibine kadar yaşayın. Geleceğinizi biliyorum. Gelmezseniz de siz bilirsiniz. Yuvamız daha güzel değil mi? Orada rahatdasınız, bu dünyada yaşayamadığımız huzurdasınız, aşktasınız. Yuvadakilere, sevgililere selamlar ve sevgiler götürün benden. Gözünüz arkada kalmasın diyeceğim ama nasıl olacak bilemiyorum. Arkada bıraktıklarınız umarım siziz de mutlu olurlar. Güzel hayatlar yaşarlar. Omuzlarına konulan kısa süreli eller umarım uzun soluklu olur. Ama sanmıyorum. Siz orada savaşırken, can verirken nasıl yalnızdıysanız, onlar da bu acımasız dünya da yalnız kalacaklar ve yaşamaları gerekenleri yaşayacaklar. İşte uğruna öldüğünüz bu topraklarda birlik, destek en fazla kırkınız çıkana kadar.  Yani pazara kadar. Sonra arkanızdan gözyaşları dökenler kendi hayatlarına dönecekler. UNUTULACAKSINIZ!!! Ama tabi yuvadaki sizler bunun farkındasınız. Dünya böyle bir yer değil mi? Sizin mezara kadar koruduğunuz bu topraklarda hepimiz eski kötü hayatımıza devam edeceğiz ve değişmeyeceğiz. Değişir miyiz sizce? Belki sizin kanlarınız hatırına uyanırız da, değişiriz.  Ben umutluyum...

Hastayım, Yalnızım :(

Yoldaşlarım, yoldaşlarım nasılsınız? Ben hastayım L. Konumuz bu değil ama. Hastalanınca ne hissedersiniz? Ben son zamanlarda yalnız hissediyorum. Sık hasta olmam, düşmem ben ama hastalanınca da yalnızlığım koyar bana sadece. İlk yalnızlık acımı geçen sene hastalandığımda hissetmiştim, Halit’in yokluğunda. Bugün de o acılarımı hatırladım sanki. Yine yalnızım. Aslında yalnız da değilim öyle. Annem var, Güneşim var. Arkadaşlarım var, ilahi varlıklar var yanımda. Hayatımı paylaşacak biri yok hayatımda. İnsan böyle zamanlarda daha çok arıyor. İlizyon yanımın buna ihtiyacı var. Peki, neden yok dediğinizi duyar gibiyim. Evet, neden yok? Çünkü içselleştirebileceğim, gerçekten sevebileceğim biri çıkmadı karşıma da o yüzden. Yalan aşklar, sevgileri bırakalı çok oldu. Zaten onların da bir faydasını göremedim hayatımda. Koca bir boş balondu hepsi. Ben zaten hiçbir erkeği gerçekten sevemedim. Hepsi yalandı. Severmiş gibi yaptım ya da sandım. Ta ki Halit’e kadar. Onu da tam anlamıyla sevdiğimi söyleyemem ama en azından ilk defa her daim olmasa da samimiydim duygularımda. Duygularımda diyorum ama söylemlerim de çoğu zaman değildim. İşte o hastalandığımda Halit’in eksikliğini hissettiğimde anlamıştım duygularımın samimiyetini. O yüzden yeri farklıdır ve hep öyle kalacaktır. Bugün ise sadece görünmez birine ihtiyaç duydum. Saçımı okşayacak, sıcaklığını hissedeceğim, kedi gibi sokulacağım eril bir enerjiye ihtiyaç duydum. Aslında hepimizin ihtiyacı olan şey. Sıcacık, samimi sevgi, ilgi, alaka. Yanlış mı düşünüyorum? Siz ne dersiniz?
Yalnızlığımla övünen ben artık biliyorum ki yalnız hayat geçmez yoldaşlarım. Geçer, geçmesine de tat almadan, ruhumuzu, bedenimizi doyuramadan. Kıtlık içinde. Neyleyim bu şekil bir hayatı? Terk edeyim o zaman bu dünyayı. Ama terk etmeye hiç niyetim yok. İlizyon yanımın da farkında olduğu gerçekliğim var. Ben bir ışık üstadıyım. Bunu isteyen, bekleyen herkese aktarmak görevim. Ama bunları yaparken yanımda beni destekleyecek biri olsun istiyorum. Siz istiyor musunuz? Eveeet dediğinizi duyar gibiyim. Hepimiz değerliyiz ve böylesine samimi ilişkiyi hak ediyoruz. Sorun sadece karşılaşmamamız. Umarım siz de ben de karşılaşırız ve tamlanırız. Benim umudum her zaman ve daima var. Ya sizin? Yoksa aşka inancınızı kaybedeli çok mu oldu? Olsun. Gün gelir barışırsınız. Yeter ki öldürmeyin içinizde, canlandırmak zor olabilir.  
Halit bak ben yine hastayım ve sen yoksun. Bana dediğini unutmak mümkün değil. ‘ Arasaydın gelirdim ‘ demiştin bana. Ama samimiyet nerede? Aradıktan sonra koşup gelecek o kadar kişi var ki. Önemli olan aramadan, çağırmadan her daim yanında olmak sevdiğinin. Hepimize her daim yanımızda olan sevgi ve aşk diliyorum yoldaşlarım.
Sizi seviyorum ilahi aşkla ve sevgiyle. Dünyasal aşkı hissettiğimde de o enerjiyi de size aktaracağım. Siz benden önce yaşarsanız lütfen bana ve tüm yoldaşlarıma aktarın.

17 Ekim 2011 Pazartesi

Oley Yeni Mavi Kalem Tıraşım Varki :)

Yoldaşlarım bu sabah Güneş’imi okula bıraktım her zaman olduğu gibi. Sınıfa girdiğimde çocuklar başıma üşüştü. Çünkü ben onların ayrıca öğretmenleriyim. Kimi yeni şemsiye almış, kimi yeni botlar almış, kimi mont almış. O kadar mutluydular ki. Tek tek baktım, beğendim, methiyeler düzdüm. Gülen yüzleri, gözleri bir kat daha parladı. Onları mutlu sınıflarında bırakıp, okuldan çıktım mutlu şekilde çünkü benim de boş günümdü bugün. Yolda düşündüm sevgililer. Biz neden böyle mutlu olamıyoruz? Biz neden kendimize aldığımız bir şey için gözlerimizi parlatamıyoruz? Neden küçücük şeyler bizi mutlu edemiyor?
Biz büyüdük değil mi? Bir sürü engeller, acılar çektik, kazıklar yedik. Olgunlaştık. Hayat böyle bir şeydi. Ayakta kalmak için güçlü, sert olacaktık, olduk da. Ama içimizdeki mutlu, cıvıl cıvıl çocuğu öldürdük L Sevmeyi, sevilmeyi unuttuk. Seviyoruz tabi kendimizce. Karşılıkları var hep sevgilerimizin, sevmelerimizin. Oysa çocukken tek karşılığımız sevgiydi.
Çocuklar için sadece sevilmek yetiyor, onlar da bize sonuna kadar o küçücük kalplerini kocaman açıyorlar. Açıyorlar da biz onlara korkularımızı, hayatla ilgili keskin yargılarımızı aktarıyoruz. O saf kalplerini yaşayamadan kirletiyoruz. Onlardan öğrenecek çok şey var Yoldaşlarım. Mesela hiç fark ettiniz mi ne kadar da açık gönüllüler? Neyse ne onlar için! Bulundukları durumu ve duygularını açıkça, mertçe nefes almadan söyleyiveriyorlar. Bizim gibi Önünü, sonunu, kim ne der diye düşünmeden bir çırpıda anlatıyorlar. Öyle bizim gibi de dilleri acımasız değil. Gayet saf ve sevgi dolu yapıyorlar bunu. Ama biz ne yapıyoruz acı biberler sürüveriyoruz ağızlarına. Ne kadar acımasızız L Ama tabi kendimize acımasız olduktan sonra onları acıtmışız çok mu?
Yoldaşlarım, içimdeki çocuğu canlandırmayı az da olsa başarabilmiş biri olarak sizi de çağırıyorum. Gelir misiniz benimle? İçinizdeki çocuğa bağlanın. Çünkü onda saf sevginizi, yargısızlığınızı bulacaksınız.
Bazen çocuklarla çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Onlar benim neşe kaynağım. Bazen de çaresiz hissediyorum. Çünkü tek başıma, tek dişi kalmış sistemle, hırsla, sevgisizlikle kahraman bir savaşçı gibi savaştığımı hissediyorum. Ama artık buna da kabul ettim. Önce dünyayı değiştirmeliyiz ve bunu yapacak olan yetişkinler yani bizleriz Canlarım. Ben sadece sevgimi akıtıyorum, çünkü biliyorum ki sevgi her şeyin üstünde.
Mutlu olalım, gülelim ama gerçekten gülelim. Her şeye rağmen şükretmeyi bilelim. Şükrettikçe daha fazla güleceğiz.
Bu yazımı okul çıkışında annesini göremeyince gözyaşlarına boğulan, korkan ve bana sığınan anne kuzusu, aldığı mavi kalemtıraşına çok sevinen, kendi küçük, kalbi büyük Cem’e ithaf ediyorum. Sevgili küçük yoldaşım güle güle kullan. Ama sen sakın duygularını yontma lütfen olur mu? Saf kalsınlar.
Yoldaşlarım hepimizin etrafında birçok Güneş'ler, Cem'ler var. Bakmayın sadece, görün de!
Çok şey fark edeceksiniz.
Sizi seviyorum hem de çok içimdeki Güneş gibi, Cem gibi…

15 Ekim 2011 Cumartesi

İçinizdeki Savaşın Farkında mısınız?


Yoldaşlarım, Canlarım, Sevgililer, Sizi çok ama çok seviyorum. Çünkü kendimi çok ama çok seviyorum. Kendime şefkat duymayı öğrendim. Millete canım, kendime canın cıksın alışkanlığımı içimden kovdum gitti. İçimdeki kara kediler üstlerini terk edince meğer sefkatli, yumuşacık, pamuk gibi benler varmış bende anladım. Ben bu benimi çok sevdim. Rahatladım, huzur buldum. Oh be dünya varmış.
Canlarım birçok benliklerimiz var. Bunlar bilinçaltımızda, yüreğimiz de konuçlanıyorlar. Biz fark edemiyoruz bile. Bazıları iyi bazıları kötü. Bu da şu demek; içimizde savaşlar, yarışlar, çekişmeler olmakta ve biz aymaz aymaz yaşamaktayız. İyi benliklerimiz bizi ayakta tutmaya, yaşama bağlamaya çalışırken, kötü benliklerimiz diplere çekiyor. Hangisi daha fazlaysa galip o oluyor. Üzgünüm ama bizi kötü alt benliklerimiz teslim almış durumda. Tam işgal durumu yani. Bu durumdan kurtulmamız için hepimizin birer Atatürk olması lazım. Özgürlük!  Bizi engelleyen, bloke eden, sabote eden bir sürü kötü ama aslında yol gösteren alt benliklerimiz var. Bunlardan özgürleşmeliyiz ama nazikçe. Kendimize kızmadan, üzülmeden. Çünkü hatırlayın, hepimiz buraya negatif yüklenip geldik. Deneyimlemek durumundayız. Kötüyü deneyimleyemeden iyi olamayız. O yüzden kendimize sonsuz şefkat duymalıyız ama egosal olandan değil. Derin sevgiyle yapılanından. Sesinizi duyar gibi oluyorum. İyi de nasıl yapacağız bunu? Yapacağız, birlikte yapacağız. Ben buradayım, yanınızdayım her zaman ve daima. Ayrıca bütün ilahi varlıklar sizin bunu fark etmenizi özlemle, hasretle beklemekteler. Hatırlayın özgür ruhumuzu bir bedene hapsettik ve safi negatif de sağ kalmaya çalışıyoruz.  Onlar bizi bizden daha çok seviyor ve kolluyorlar. Size kocaman sevgi gönderiyorlar. Alır mısınız bu sevgiyi kalbinize? Ben tüm kalbimle kabul ediyorum ve onlara içimdeki var olan sevginin hepsini gönderiyorum. Biliyorum ki çoğalarak geri gelecek.
Bir süre konumuz alt benliklerimiz ve kendimizi sevmeyi öğrenmek olacak. Kendimizi, değiştirip, dönüştürmek olacak. Hazır mısınız? Sakın korkmayın. Korunup, kollanacaksınız.
Ama önce yapmamız gereken bir şey var. Şimdi değişim ve dönüşüme hazır olan varlık dostlarım önce üzerimizde hüküm süren negatifle yaptığımız bütün anlaşmaları fes etmeliyiz.
Gönülden ve kararlı ŞİMDİ FES EDİYORUM demeniz yeterli. Sonra lütfen özünüzü uyandırmaya niyet edin. Hepimizin özü İlahi Aşk, İlahi Sevgi. Lütfen şu olumlamayı yapar mısınız?
 Ben…....  Şimdi şu anda, bundan sonra her zaman ve daima, kendi özgür, hür irademle
 Üzerimde İLAHİ AŞK ve İLAHİ SEVGİNİN hüküm sürmesine izin veriyorum ve bunu
 SEÇİYORUM.
Seçim yapalım yoldaşlarım. Hatırlayın ilahi varlıklarız biz ve bu dünya da iyi olan taraf müdahale etmez. Ancak seçim yapıp yardım istersek yardıma gelirler. Bizi zorlayan, yaptırım uygulatan, istemediklerimizi bize yaşatan taraf iyi olamaz.
Ben benim ve Huge Dreamer’ım ve üzerimde İLAHİ AŞK VE SEVGİ  hüküm sürmekte. Sizi de davet ediyorum bu sevgi ve aşk yoluna. Geliyor musunuz? Bekliyorum sizi, ellerimi açtım.
Gelseniz de gelmeseniz de özümüz ve dünyasal yolculuğumuz bittiğinde varış noktamız aynı. O yüzden de size seçimlerinizden dolayı saygı duyuyorum. Ama gelin de bedenli olarak bu aşkı deneyimleyelim. Korkmayın, çekinmeyin. Arkanızda kocaman iyi tarafın ulu varlıkları var. Sadece isteyin. İster misiniz? Ne kaybedersiniz ki? Bence daha çok kazanırsınız.
Sizi seviyorum ,seviyorum, seviyorum. Hissediyor musunuz bu sevgiyi? Çünkü şu an size akmakta.


13 Ekim 2011 Perşembe

Ben Geldim ki :)

Sevgili dostlarım, bugün bulaşıkları yıkarken, bir yandan da Madonna’yı dinlerken ( kendisini pek severim ) aşkın kitabı yazılmış ama hala ben o kitabı bulup okuyamadım dedim kendi kendime, elimde eldivenler J Sonra okusam ne olacak Allah aşkına dedim. Yaşamam lazım değil mi? Zaten yaşadığımız hayatta kimsenin de gerçek, ilahi aşkı yaşadığına inanmıyorum. Tabi ona yaklaşanlar vardır elbet ama ben onlardan biri değilim maalesef L . Olsun yaş otuz beş daha yolun yarısındayım ne de olsa. Vaktim var. Kendimi deşmekle o kadar meşguldüm ki etrafıma bakacak vaktim olmadı hiç, bir de buradan bağırıyordum yakışıklılar neredesiniz diye. Sanki yakışıklılık aşk için yeterliymiş gibi. Değil elbet. Sizden ayrı kaldığım sürede hatırı sayılır keşiflerde bulundum. Kendimle ilgili, tanrıyla ilgili. Yok, yok kendimi dine vermedim aksine tanrıdan ne kadar uzaklaştığımı, iletişimimi kopardığımı fark ettim. Bu bende adeta güçlü bir yumruk etkisi yaptı. Günlerce kendime gelemedim. Kendimi değiştirme, dönüştürme yolculuğumda en başta yapacağımı en sona saklamışım. Şükretmeyi unutmuşum. Ama şimdi biliyorum ki doğru yol buymuş. Bunu en başta fark edemezdim. Söz de kalırdı. Ama şimdi gerçekten fark ettim. Duvara tosladım. Üstümden Dark Dreamer adında bir tır geçti, ezdi, yıktı beni. Sonra içimdeki tanrıyla kopardığım iletişimi sağladım. Gittim Mevlana’nın sözlerini içeren bir kitap aldım. Hayran kaldım. Ama yok yok bu yaptıklarımdan ötürü kendimi ne suçlu ne de günahkâr hissediyorum. Çünkü dünyada yaşayan biz varlıkların yüzde doksan sekizi benim gibi. Varlık diyorum çünkü biz hep varız. Ölsek bile. Ama ben bedenleşmiş bu yaşamımda çok kez öldüm mecaz anlamda. Her kendimle ilgili fark edilişlerim benleri öldürdü. Ama bu sonuncusu yıktı geçti. Toparlanmakta bir hayli zorlandım. Ama biliyorum ki ben çok güçlü bir ruhum ve özelim. Hepimiz gibi. Sadece ben uyanmaya çok istekli bir ruhum. Sadece aldığımız haplar farklı. Matrix filminde olduğu gibi J Artık şunun farkındayım; kötüyü deney imlemeden iyi ile tanışamaz, iyi olamayız. Adımdan da belli değil mi? Huge Dreamer ( Büyük Hayalci ) Önce kötüyü hayal ettim, yarattım, yaşadım sonra fark ettim ve şimdi sıra iyi ile tanışıp, hayal edip ve yaşamakta. Yazılarımın şekli bundan sonra değişecek. Gelir misiniz benimle? Elimden tutar mısınız yoldaşlarım? Biliyorum geleceksiniz ve elimi sıkı sıkı tutacaksınız ve kocaman bir aile olacağız.  Artık klişe aşk oyunlarından, yapacağımız taktiklerden bahsetmek yok. Çünkü artık ben orada değilim. Hepimiz iyi olanı hak ediyoruz. Hep birlikte yaratacağız bunu. Ben sadece yol gösterenim. Gelin bu yolda beraber yürüyelim. Ama önce kötü yanlarımızı keşfedelim. Bunu başarmış biri olarak ben size nasıl yapılacağını anlatacağım ve hep yanınızda, tam da kalbinizde olacağım. Başlıyoruz, hazır mısınız? Hazırsınız hazırsınız J
Sizi sözde değil, özde seviyorum ve size kalbimden kocaman sevgi gönderiyorum yakalayın.
Hatırlayın benimle gelseniz de, gelmeseniz de hepimiz biriz. Varacağımız nokta aynı…

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı