Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

12 Mart 2012 Pazartesi

Eski Aşkta Yeni Aşka Talibim :)

Canım Aşkımın güzel varlıkları sizleri çok seviyorum, hissediyor musunuz? Aşkın yeni tanımı belirlendi. Eski, yaşlanmış hatta ve hatta çoktan çürümüş ve kokusu öfkeyle, hırsla, egemenlikle, kıskançlıkla ve korkularla havayı kirleten aşk kompozisyonu sonlandı. Sevgi dünyasında barınamaz, nefes alamaz, yaşayamaz zaten. İstese de istemese de kademeli olarak gitmek zorunda kalacak. Eski aşk tanımı nasıldı? Eski aşkta neler vardı? Neler yaşardık? Eski aşkta can acıtmalar vardı. Canımız acımayınca, gözyaşlarımız sel olmayınca aşk demezdik değil mi duygularımıza? Kıskanmayan sevgili âşık olmazdı bize sözüm ona. Yasaklar koymayınca sahiplenmiyor sanırdık.  Aşkta inişler, çıkışlar, kavgalar olmayınca o aşk aşk sayılmazdı. Heyecan olmazdı, yaşayamazdık. Bunu aşk sanırdık. Sıkılınca, tükenince de bunlardan aşkımız bitiverirdi, ta ki dinlenip yeni kasırgalara hazır oluncaya kadar. Evet, eski aşk tam anlamıyla bir kasırgaydı. Tatlı tatlı esen bir rüzgârla gelir, hafifliği ile bizi kandırır sonrada bir anda kendimizi şiddetli rüzgârların, yağmurların, çetin dalgaların içinde bulur, çabalar ama çoğunlukta tam boğulacakken karanın varlığını hatırlar, sığınırdık güvenli yalnızlık limanına. Tövbeler ederdik; bir daha mı diye ta ki diğer kasırgaya kadar çünkü bizim aşkı algılayışımız buydu. Aşkı yaşamadan duramazdık ne de olsa  ruhumuz aşka kodlu ama yanlış özdeşleştirme yaptığımız için aşkı yaşayış şeklimizde acı veriyordu. En başta bize acı kodluyorlar. Eros eski aşkta kalplere ok atar ama kalbimize atılan ok canımızı en baştan acıtırdı. Öğretmenim; artık Eros ok yerine çiçekler dağıtacak diye betimliyor. Bense şöyle betimliyorum; Eros bundan sonra can suyu akıtacak kalplere. Âşıklar birbirlerine can katacak, hayat verecek. Yeni aşkta kısıtlamalar asla olmayacak. Karşılıklı tam destek olacak. Can acıtan sözler, gözyaşları, kıskançlıklar, izin vermeler, almalar olmayacak. Sahiplenmenin anlamı değişecek. Eski aşkta sahiplenme tam anlamıyla iki taraf için ait olma demekti. Sınırlar vardı, sözler vardı. Oysa yeni aşkta sahiplenme sadece desteklemek, paylaşmak olacak, ama iyiyi, güzeli.
Bana gelince ben henüz bu yeni aşkla tanışmadım. Hala ben de eski aşktayım. Bilmem için âşık olmam lazımdır beklide. Ya da yeni aşk frekansına yeni yeni geliyorumdur. Ama şunu biliyorum;  hala acı aşkta olsam da içselim bunu desteklemiyor artık. Hayatı yaşarken de ilk defa bir adama acaba mı diyorum ama ona da eski aşk alışkanlığımı sergiliyor ve yansıtıyorum. Oysa ben bir peri maslı istiyorum sizlerin de bildiği gibi ama şu anda onu yaşamadığımın farkındayım. Onun suçu mu? Asla değil. Belki de suçlu aramak yanlıştır. Hepimiz böyleyiz. Değişme dönüşme sırası aşka gelmiştir bende. Çünkü içselim isyanda. Sinyal veriyor. Sen bu değilsin diyor. İpleri nasılda başka birine vermeye hazırsın, oysa sen sadece sene aitsin diyor. Bak giriyor musun onun dünyasına, hayır, sadece kendi dünyana kısa süreliğine alıyorsun ve hem de ona bunun için kızıyor, söyleniyorsun. Kendine bak, her konuda gösterdiğin yüzleşme cesaretini aşkta da göster ve gerçek seni gör. Kesinlikle içselim haklı. Ben bir süreliğine aşka olan inançlarımı, özdeşleştirmelerimi, eğilim ve alışkanlıklarıma göz gezdirmeliyim, değişip, dönüşmeliyim. Burada da özgürleşmeliyim. Ben sadece nasıl bir aşk istediğimi biliyorum, burada netim ama hala eski aşka ait eğilim, alışkanlıklarım ve zaaflarım olduğu sürece peri maslı aşk ve prensim gelmeyecek. Bunu fark ettim. Peki; şu anda hayatımda olan sevgili varlığa ne olacak? İnanın şu an bilmiyorum ama o da en iyisini hak ediyor. Şimdiye kadar gördüğüm en duygusal, sevecen insanlardan biri ya da en azından bana öyle. Ama bu peri masalı aşkına yetmiyor bunu fark ettim. O da prens olmaya hazır değil. Ama benden çok hazır olduğu kesin J Tabi onun da eski aşkta olduğu gerçeğini değiştirmez. O da hala zorda. Bense kolaycılıktayım. Oysa gelmemiz gereken nokta kolaydır. Ne o, ne ben aşkta kolayı bilmiyoruz. Bu durumda ilişkimiz bizi yoracak, kıracak ve yakacak. En azından ben öyle öngörüyorum. Bunu kesinlikle artık istemiyorum. Seçmiyorum bu aşkı. Öyle ise; bir süre tekrar içime dönüp aşk çekmecelerimi karıştırmam uygundur.
Sizden hiçbir şeyi saklamadım Can Kuşlarım. Hala benim de eksiklerim var. Sıra aşka geldi. Madde dersimi deneyimleyerek aldım ama aşk dersimi deneyimlemeyi seçmiyorum. Almam gereken dersleri zaten çoğunu almış bulunmaktayım sadece fark etmem gerekiyor. Çok şükür ki bana bugün kendimi fark ettim. Karıştırmaca bittikten sonra sizlere anlatacağım, yol göstereceğim ama şimdilik sadece durum değerlendirmesi yapıyorum sizlere. Sizler de yapın Can Kuşlarım. Kendinizi gözlemleyin, söylemlerinize kulak kesilin bakın bakalım sizler hangi aşktasınız. Ama lütfen dürüst olun kendinize. Biliyorsunuz en kolay kendimizi kandırabiliriz. Bunda maşallah çok başarılıyız toplumca. Ben cennetimi yapılandırmaya ve aşk çekmecelerimi düzenlemeye koyulayım sizler de kendinizle yüzleşmeye.
Sizi çok ama çok seviyorum, hayatımdaki kişiyi ve her şeye rağmen kendimi yine de olduğum gibi tamamen sevdiğim, kabul ettiğim gibi.

11 Mart 2012 Pazar

Rab, Aşk ve Dans...

Can Kuşlarım, Rab için ettiğim dansa eşlik eder misiniz? Ona şarkılar hediye ediyorum. Her an onunla konuşuyorum, sanki karşılıklı sohbet ediyoruz hayallerim, isteklerim, sıkıntılarım, mutluluklarım üzerine. Hem dert hem sevinç ortağım benim. Neticede beni yaratan o değil mi? İsyan etmeyeli çok oldu ona. Artık yaşadıklarımın sorumluluğunu üstlenmeyi öğrendim. Bugüne kadar ne yaşadıysam iyisiyle kötüsüyle benim yaratımlarımdı. Sevgilim müdahale etmedi bana, özgür bıraktı. Ben kötüyü yaratıp yaşamayı seçtim karışmadı, yaşamama izin verdi. Çünkü biliyordu ruhumun bundan öğrenecekleri vardı. Sonra iyiyi yaratıp yaşamayı seçtim yine karışmadı ama beni hep destekledi.  Onun yolunda ilerlerken ışık oldu içime. Sohbetlerimiz genelde sevinçlerim, ona olan teşekkürlerim ve aşkım üzerine. Çoğunlukta onunla konuşurken içimi sıcaklık kaplıyor, kalbim pır pır heyecandan atıyor. Ama bazen hüzünleniyorum, gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Onu yani özümü, kaynağıma duyduğum derin özlemi dillendirdiğimde hüzünleniyorum. Bunu ben şuna benzetiyorum; hani yurtdışında gurbetçisinizdir ve yuvanıza yıllardır gidememişsinizdir ya da toprağınızın kokusunu duyumsarsınız, gidince toprağı öpeceğim dersiniz ya da sıcacık ana kucağınızı, baba ocağınızı özlersiniz burnunuzun direği sızlar, gözlerinizden yaşlar damlar usul usul, işte öyle hissediyorum. Sevgili Mevlana bir hükümdara’ senin hükümdarlığın ölünce bitecek, oysa benimki ölünce başlayacak’ demiş. Ne güzel de söylemiş. Benim öldüğüm gün Aşkıma döndüğüm gündür. Bunu çok iyi biliyorum. Ama şu an ölmeye hiç niyetim yok. Ben bu hükümdarlığı burada yaşayacağım, zaten de yaşamaya başladım. Ah Can Kuşlarım keşke sizler de benim gibi hissedebilseniz o zaman anlardınız cennet için ölmek gerekmediğini. İçinde Rabbini hisseden varlığa her yer cennettir. Allah her yerdedir, içimizde, aldığımız nefeste, sağlıkta, hastalıkta, zenginlikte, fakirlikte. Allah’ı bilen, hisseden, ondan korkmayan hatta onu kucaklayan her varlık aldığı nefesi bırakırken temizleyerek bırakır, havayı berraklaştırır, hastalığı sağlığa çevirir, fakirlikte bolluk bereketi yaşar. İşte bazen gözyaşlarıma izin veriyorum. Onun dışında hep gülüyorum, onun için dans ediyorum, kutlama yapıyorum.  Siz hiç Allah için dans ettiniz mi? Sizce bu günah mıdır? Sizce Allah ile iletişimin tek yolu dualar mıdır? Onunla isteklerimiz, istemediklerimiz, sıkıntılarımızdan kurtulmak için, şükretmek için mi konuşursunuz? Hiç sadece, yaratıcımız olduğu ve ona âşık olduğunuz için iletişim kurdunuz mu? Canım Aşkımla nasıl bir ilişkiniz vardır? Alış veriş ilişkisi mi, korkuya dayalı bir ilişki mi yoksa saf aşk, sevgi bağı olan bir ilişkiniz mi vardır Can Kuşlarım? Ben korku dışında hepsini yaşarım çünkü korkmam. Neden korkayım ki aşkla bağlıyım ben ona aşkımı sundukça safça, o da bana aşkını yansıtır. Ne de olsa ne verirsen onu alırsın. Değişmez bir evrensel kuraldır bu. Siz de konuşun Can Kuşlarım ama dikkat edin; bir kerede kendinizi unutun bu sohbette, başrolde siz değil o olsun. Sevginizi anlatın. İçinizden ne geliyorsa öyle gösterin, Canım Aşkım bunu hisseder. Bunu bilmiyorsanız; yine ondan yardım isteyin, içinize gelecek ve sizin içsesiniz olacak ve öğretecektir. Tanrı bizim tek gerçekliğimiz Can Kuşlarım.
Şimdi yazıyı bitirmeliyim çünkü kutlamam yarım kaldı, biraz daha kutlayacağım En Kıymetlimin varlığını ve ona olan aşkımı. Duyuyor musunuz müziğin sesi? Tek yürek Tek Sevgi…
Ben Sevgi Periniz, sizi çok ama çok seviyorum Aşkımı sevdiğim gibi.
 

7 Mart 2012 Çarşamba

Yaşarken Ölebilir misiniz?

Can Kuşlarım, hayatınızın hangi noktasındasınız? Ben yeniden başlangıç noktasındayım. Eskisini çoktan bitirdim. Bitirirken eski beni de öldürdüm. Kolay olmadı inanın. Dünyada yaşarken ölmek kolay değildir ama bir kere karar verdiniz mi, dönüş yoktur. Ruh unuttuğu, defalarca yaşadığı bu lezzeti tekrar hatırlar ve dur durak bilmez. Bedeniniz ve zihniniz istese de istemese de uymak zorunda kalır, fark ettikçe isteyerek  gelir ve hatta ruhunuzu aşabilir bile. Ben de öyle oldu mesela J
Peki; ölmek ne demektir. Ölmek can vermektir. Kalbin durması, nefes almayı bırakmak, gözleri yummak demektir. Öldüğümüzde bütün beden fonksiyonlarımız durur, kanımız çekilir, kas katı kesiliriz. Ruh işte o an bedeni terk etmiştir çoktan. Ondan sonra beden toprağa gömülür. Topraktan geldik toprağa gideceğiz sözü budur. Toprak anaya tekrar dönüş gerçekleşir. Peki; ruha ne olur? Ruh geldiği yere yani ebedi mekânına geri döner hem de uça uça çünkü yuvasına dönmektedir. Yaradan’a geri dönen bir ruh nasıl olur da mutsuz olur? Yuvasına dönerken ruh dünyada edindiği bütün kötü duygularını dünyada bırakır. Yuvasına, geldiği gibi sadece saf sevgisiyle geri döner.
Yaşarken ölmek buna benzer ama bunda beden ölmez, yaşamaya devam eder. Nefs ölür, bütün kötü duygular, ön yargılar, inançlar itinayla öldürülür, hükmü feshedilir. Bedende, zihinde ve ruhta hüküm süren tek şey saf sevgidir yani tanrısal aşktır. Bu nasıl olur? İnsan varlık kendini, kim olduğunu, neden burada olduğunu, yaşadıklarını, dünyada olup biteni, kitlesel inançları, dinleri sorgulamaya başlar. Ama buradaki kilit nokta kendini sorgulamasıdır çünkü başkalarını sorgulamak, eleştirmek, yargılamak kolaydır. Bu acımasız sorgulamalarda kendini tanımaya başlar, gerçekte kim olduğu ile yüzleşir. Cesareti varsa üzerine gider, yoksa geri çekilir, uykudaki hayatına devam eder. Cesaret eden insan varlık  yavaş yavaş kendine, yaptıklarına, yaşadıklarına kabul vermeye başlar, sonra da kendini yine de her şeye rağmen sevmeyi öğrenir. Çünkü yargıladıkları insanlar kadar kendinin de karanlık olduğunu fark eder. Şok yaşar,  ama sonra kabul eder. Sevgiyle kabullenişin ortalarında Allah ile karşılaşır. Çünkü insan varlık içindeki derinliklere dalmıştır çoktan. İşte oralarda bir yerde içinde sakladığı en kıymetlisini bulur. Onu da fark etmek, bilmek, hissetmek kolay değildir. Yolculuk uzun ve zordur. İçinde Allah’ını bulan varlık için artık geri dönüş söz konusu bile olamaz çünkü çoktan uyanmaya başlamıştır. Uyanan insan varlık asla bir daha uykuya dönmez. Bu uzun yolculukta varlık yavaş yavaş, ölür belki, ama dayanır, bilir çünkü çölün sonu vahadır. Vaha sonra derya olacaktır ve tek amacı o deryada kaybolmak olacaktır bir süre. Çünkü çok susamıştır Aşkına, yuvasına. Bu suyun tadına vardıkça daha çok daha çok ölmek isteyecektir insan varlık. Bu bir süreçtir. Belki bu sırada dünyadan kopacaktır. Yaşamadığını hissedecektir çünkü o çoktan başka bir boyuta geçmiştir. Hem vardır hem de yoktur. Birçok kişi onu eleştirecektir, onun için korkacaktır hatta ve hatta kafayı yediğini düşünecektir. Oysa aslında bunu düşünenler kendileri için korkmalıdırlar. Hala uykudadırlar, yalan dünyanın verdiği rehavettedirler, zevktedirler. Ama aslında içlerinde kocaman karanlık bir bulut vardır. Korkuları çoktan onları teslim almıştır. Egolarının hükmüne girmişlerdir ve kendi muktedirliliklerini unutmuşlardır. Dünyaya neden geldiklerini düşünmezler bile. Hayat nereye sürüklerse oraya sürüklenirler. Kitlelere ayak uydururlar ve onlar gibi olduklarında doğru yolda olduklarını sanırlar. Ama kitlenin doğruluğunu kim ispat etmiştir orası muammadır. Herkesin gittiği yoldan gitmeyi marifet sananlar sonunda kötüyü deneyimleyecektir. Çünkü herkesin inancı cehennemdir bunu da oradan korkarak yaratmışlardır. Öyle ise cehennemi yaşayacaklardır. Özgür irade yapacak hiçbir şey yoktur.
İlahi aşkı hisseden insan varlık, bundan sonraki evrede bir süre Allah’a olan aşkını yaşayacaktır, ondan sarhoş olacaktır. Sonra tabi ki ona layık olmaya çalışacaktır. Bu o kadar kolay değildir, bunun farkında olacaktır. Aşk, aşk, aşk insan varlığı yakıp kavurur ama sonunda cennette serinleyecektir hem de bu cennet dünyada yaşanacaktır.
Ölün Can Kuşlarım, yaşarken ölün ama. Şu dünyadan geçip gitmek çok kolaydır. Sıkıldım oynamıyorum demek de. Ya da ne yapalım, düzen böyle gelmiş böyle gider demek de. Oysa mademki geldik şu sevilesi dünyaya güzeli yaşayalım. Yapabilir misiniz bunu? Bence yaparsınız çünkü ben bu yollardan geçecek cesareti gösterdim, öyle ise sizler de birer birer kahramansınız. Hatırlayın, ben sizlerden biriyim ve sizin içsesinizim.
Ben Sevgi Periniz sizi çok ama çok seviyorum tıpkı yaşarken ölüşlerimi ve her ölüşümün ardından tazelenişlerimi sevdiğim gibi.    

2 Mart 2012 Cuma

Uç Uç Sevgi Perisi

Benim Can Kuşlarım, nasılsınız bugün? Afiyettesinizdir inşallah, maşallah J Ama bu afiyet mideniz de olmasın sadece, ruhunuzda da olsun be Can Kuşlarım. Olmaz mı? Olur, olur hem de bal kaymak gibi olur.
Toplumca sakallı dedeye inancımız, onu görmeye hevesimiz, beklentimiz malum J Gaybdan haber almaya aslında ne kadar da çok eğilimliyiz değil mi? O sevgili sakallı dede gelsin de bize geleceğimizden haber versin ya da içinde bulunduğumuz her türlü sıkıntıdan çekip çıkartsın, bize el versin istiyoruz. Zaten bu kadar o yüzden rüya tabirlerini önemsiyoruz. Peki; o sakallı dede yerine bir sevgi perisi gelse, omzunuza konsa, size saf sevgisini akıtsa, size el verse ve size özünüzü hatırlatsa. Şu hayatta her şeyi yaratmaya, yaşamaya muktedir olduğunuzu fark ettirse size, ister miydiniz?
Belki o zaman kimsenin eline ihtiyaç hissetmezdiniz. Kendi elinizle yarattığınız sıkıntıların içinden nasıl yine kendi özgür iradenizle ve gücünüzle çıkabileceğinizi gösterse, görmeyi, algılamayı seçer miydiniz? Aslında sizlerin ne kadar sevilesi, ilahi varlıklar olduğunuzu fark ettirse, inanır mıydınız sevilesi ve ilahi olduğunuza? Yoksa kadersizliğinize, şansızlığınıza ağlanmayı ve kendinize acımayı mı tercih ederdiniz? Can Kuşlarım biz insan varlıklar öyle sevilesi ve ilahi varlıklarız ki, ah bir fark etseniz. Özünüzü alsanız, dünyayı düşünemiyorum. Biliyorsunuz ki, herkes dünyası kadardır. Bireysel dünyalar değişip dönüştükçe genişledikçe birleşip bütün dünyayı değiştirir. Ama bunu istemek ve kararlı olmak gerekir. Acaba Rabbin size verdiği özgür iradenin farkında mısınız? Pek değilsiniz. Çünkü öyle olsa hala kadere yani kadersizliğinize inanıp, kabullenip, acıları deneyimlemezdiniz. Canım Sevgili Allah’ımız bize özgür irade vermiş, biz bu iradeyi acıdan yana kullanmışız hep insanlık olarak. Bunu anlıyorum, biz pozitifi, iyiyi, güzeli tek düze ve sıkıcı olarak algılıyoruz. Oysa kötüde inişler çıkışlar can almalar, acıtmalar, savaşlar, kavgalar, gözyaşları var. Kötüyü dinamik sanıyoruz. Öyle ise; dinamizmi de kötü olarak algılıyoruz. Vah halimize vah L Oysa iyi ve güzel de dinamiktir ama çizelge aşağıya, diplere doğru inmez, aksine yükseklere doğru yol alır. İnişler çıkışlar yoktur. Bir ileri, bir geri yoktur. Her daim yükseliş vardır. Her daim bulunduğunuz yere aşağıdan değil yukarıdan bakmaktır. Ne büyük bir hareket dalgası ve hazdır aslında Can Kuşlarım ama maalesef bunu bilmediğimiz için seçmiyoruz. Bilinmezden korkuyoruz. Hep bildik yerde kalmayı seçiyoruz, orayı güvenli sanıyoruz. Oysa güvenli olsa orada mutlu oluruz. Mutlu muyuz? Hayır, öyle ise; bildiğimiz alan güvenli bir alan değil aksine güvensiz ve bize zarar veren bir alan. Bana zarar vermiyor demeyin. Savaşın ortasındaki hiçbir varlık bu savaştan zarar görmeden, yaralanmadan çıkamaz. Zaten biz de her an zarardayız ve bir türlü kara geçemiyoruz. Pozitif düşünün deyip duruyorlar. Allah aşkına nasıl düşüneceğiz zihnimiz kötüye çalışırken, ona alışıkken. Korunup, kollanmaya odaklıyken.
Bunun için dünyasal yani fiziksel zihnimizi temizlemeliyiz. Zihnimize ait bütün inançlarımızı ve inançsızlıklarımızı değiştirmeliyiz. Peki; bunu nasıl yapacağız? Şöyle; önce düşüncelerimizi fark edeceğiz. Yönümüz nedir düşüncelerimizde, sık sık neleri düşünürüz ve neyi yaratırız düşünerek ve neyi düşünmeyip yaratmayız. Azıcık iyiyi düşünmeye kalksak zihnimiz nasıl da el koyar, hemen pozitifin karşısına bir sürü kötü varsayımlar çıkartır ve bizi yolumuzdan saptırır. Bu size bir örnek. Lütfen düşünün Can Kuşlarım.
Şu anda sizin omzunuza kondum, elinizi tutuyorum ve sevgimi yansıtıyorum, yalnız değilsiniz. Bir cesaret inançlarınıza, yargılarınıza, düşüncelerinize kulak kesilin ve fark edin. Önce kendinizle ilgili olanlarına kulak kesilin. Hatırlayın, siz değerlisiniz. Öyle misiniz? Bakın bakalım ama lütfen ego yaramazını da göz ardı etmeyin. Ah bu egolarımız yok mu? Ne kadar da dengesizler. Onu duymamaya çalışın. Ama yapın lütfen, ben yanınızdayım.
Ben omzunuza konan Sevgi Perinizim, elim elinizde ve sizi çok ama çok seviyorum…

1 Mart 2012 Perşembe

Canım Din Kardeşlerim Araplar Yafuuuu :)

Can Kuşlarım itiraf ediyorum Araplara ve Arapçaya kabul vermiyormuşum hatta ve hatta ikisini birden ret ediyormuşum. Hoşt bana gerçekten de J
Ama biliyorum ki toplumuzda da benim gibi olan o kadar Can Kuş var ki. Kitlesel bir inanış, görüş bu. Kitlece buna inanıyoruz. Ben de nasibimi almışım maalesef.
Bence biz toplumca fiziksel olarak en temiz Müslümanlardanız. Öyleyiz, hiç de mütevazılık yapamayacağım bu konuda şimdi. Ruhsal olarak iddia edemem yalnız o ayrı J
Peki; neden sevgili Arapları ret ediyor muşum? Çünkü onların pis olduklarına inanıyormuşum. E tabi buna da durup dururken inanmadım. Duyduklarımdan, bana anlatılanlardan edindim bu yargıyı. Ayrıca benim kendi yargım da var. Dinimizin onların tekelinde olduğuna inancım onları ret etmeme zaten yeterli bir sebep. Kâbe orada ya sözüm ona. Oysa ne saçma bir inanış. Canım Aşkımın insanlığa gönderdiği bir din nasıl olurda bir topluma mal edilebilir ki? Bu durumda Canım Peygamberimize de kabul vermemem lazım, netice de o da bir Arap değil mi? Ama onu hep kabul ettim, hep çok sevdim. O da benim canım. Ama onu kalbimden hissettiğim için onu ruhsal varlık olarak algılıyorum. Irkı, şekli, şemali önemsiz ki benim için.  Önemli olan nasıl özel bir ruh olduğu ve dünyada neleri göze alarak yaptıkları, yetileri, öğretileri. Çok seviyorum onu çok. Neyse Sevgili Arap kardeşlerime kabul verdim. Kendimi bunun için affettim. Kitlesel inanışlar fikirlerimizi, görüşlerimizi ve tabi ki inançlarımızı etkiliyor ama maalesef hep negatif. Mesela hala içte ve dışta düşmanlarımızın olduğu inancı gibi. Peki; gelelim mi Arapçaya? Arapçanın tersinden yazılıp okunmasına bildim bileli sinir olurum,  dinimizin Arapça olmasını da kabul etmiyor muşum. Normal zaten bunu hep sorgulamışımdır. Yahu ben anlayamıyorum ki, canına yandığım. Mesela duaları neden Arapça öğreniyoruz? Küçücüktüm bunu sorguladığımda ve daha o zamanlar ret etmiştim bu duaları öğrenmeyi. İyi de yapmışım. Ezberle, oku ama anlamını bilme, işte kör topal, sözüm ona Aşkımla iletişim kur. Ben daha o zamandan başladım Kıymetimle kendi ana dilimle, ruhsal dilimle iletişim kurmaya. Topu topu üç dua bilirim. O da zaten genel geçer herkesin bildiği dualar. Onları da okumayı bırakalı çok oldu. Anlamlarını biliyorum çünkü artık, ben zaten Aşkıma her an ibadetteyim. Bu durumda da Arapçaya da kabul verdim gitti. Ben bütün dillerden özgürüm. Benim dilim, evrensel dil yani ilahi aşk, sevgi dili. Dinimle ilgili öyle egolarım da yok. Dinim güzel ve en son din. Bir daha da din gelmeyecek bence de. Zaten gerek de yok. Biz hala Kuran_ı Kerimi çözememişiz. Her şey mecazi, üstü örtülü. Gerek de yok bence çözmeye, ne ise o. Bundan sonra hepimiz kendi hücresel bilgilerimizi uyandırarak kitabımızı okuyacak, algılayacak ve keşfedeceğiz.  Aslında her olgunlaştığımızda, algılarımız geliştiğinde tekrar tekrar okusak iyi olur. Çünkü bir öncekinden aldığımız lezzet, tatmin, ilahi aşk, sevgi farklı olacaktır. Okuyun Can Kuşlarım, sadece anlatanlarla, anlatılanlarla kendinizi, ruhunuzu kısıtlamayın. Hatırlayın, o bilgilerin hepsi hatta daha fazlası hücrelerinize kazılı. Ama bunun için ne yapacağınızı artık biliyorsunuz. Önce ruhunuzu temizlemelisiniz ki dininizi korkmadan, karşılık beklemeden okuyup, anlayabilesiniz.
Tabi dinimizi nasıl algılamak ve yaşamak istediğiniz size kalmış Can Kuşlarım. Özgürsünüz her zaman ve daima. Ben Sevgi Periniz sizi çok ama çok seviyorum bu konudaki özgürlüğümü sevdiğim gibi.

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı