Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

9 Ağustos 2012 Perşembe

YUVAYI ERKEK KUŞ YAPAR :)


Sevgililer,
Şimdi vakti geldi, değiştiriyorum.
Yuvayı bundan sonra dişi değil erkek kuş yapar :)
Şaşırdınız mı?
Bence çok uygun hatta çok beğendim bu fikri.
Dişil enerji yumuşaktır ve yaratıcıdır. Eril enerji güçtür.
Her iki enerji değerlidir ama tek başlarına yaratamazlar. Kural bu.
Şu an yaşadığımız toplumda her şey dişil enerjinin üzerine yıkılmış durumda. Oysa yuvayı aslında erkek kuş yapar.
Erkek kuş güçlüdür. Gücünü kullanacak ve yuvayı yapacak.
Yuvayı kurmaya bayılan dişil enerji mevcut değil şu an.
Acaba dişil enerji yuvayı yapmaktan yorulmuş olabilir mi?
Eril ve dişil enerji arasındaki farkbudur.
Dişil enerji kendi başına yuva kurabilirken eril enerji bunda pek başarılı olamaz. Bu durumda  yuva tam ve bütün olamaz.
Sakın kadın ve erkeğin bir çatının altında yaşamasını yuva sanmayın çünkü değil.
Yuva ve ev, düzen farklıdır.
Yuvada sevgi, şefkat, sıcaklık ve güven vardır. Son zamanlarda bu tabire uygun bir yuva göremiyorum.
Herkes bir düzen tutturmuş gidiyor ama mutlu değil. Olsun düzen bozulmasın.
Aslında düzen sandıkları yaşam düzensizliğin ta kendisi.
Bazen bunu kendilerini çaresiz sandıkları için bazen herkesin böyle yaşadığını var sayarak devam ettiriyorlar.
Şefkatli erkek hiç göremiyorum. Varsa hepsine sevgilerimi gönderiyorum.
Çocuklara gösterilen şefkatten bahsetmiyorum.
Eril enerji baba olduğunda çocuklarına sonsuz şefkat gösterebilir ama çocuklarını doğuran kadına şefkat göstermez çünkü bilmez.
Oysa içlerindeki şefkati duymalarını sağlayan dişil enerji yani eşleridir.
Buradan söylüyorum şefkatin olmadığı bir ilişki sevgi ilişkisi değildir bence.
Yuvayı dişi kuş yapa dursun erkek kuş özgürdür alabildiğine. Öyle bir özgürlük yok.
Bundan sonra içindeki sevgi ve şefkat duygusuyla yuvayı erkek kuş yapsın. Erkek kuş yuva olsun.
Dişi kuş her gittiği yerde öyle ya da böyle bir yuva kurar o yüzden de hayatta daha cesaretlidir ama erkek kuş dişi kuş olmadan yuva kuramaz. Çünkü bilmez.
Erkek kuş yuvayı yaparsa dişi kuş yuvasını terk etmez. Çünkü o zaman tek başına tam ve bütün olamayacağını bilir.
İlişki paylaşımlardan ibarettir.
Ne kadar verirsen o kadar alırsın diyeceğim ama maalesef dişi kuş verdikçe veriyor erkek kuş aldıkça alıyor. Dengesiz bir alış veriş. Her iki taraf aldıkları kadar vermeliler.
Ben benim ve Sevgi Perisiyim Allah’ın emri ve Peygamberin kavliyle yuvayı yapacak bir erkek kuşa talibim :)
Sizi çok ama çok seviyorum yuvayı yapan erkek kuşu sevdiğim gibi.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Sevgi Perisinin Yuvası :)

                                                                                                     Sevgililer;
Sonunda ne istediğimi bilmiş bulunuyorum.
Ben yuva istiyorum. Yuvaya alışkınım.
Her daim yuvasından kaçan ama döndüğünde yuvası olan bir kuş oldum.
Tek gerçek yuvam Allah’ımdır. Aşığım ben ona.
Dünyadaki tek yuvam canım melek annem ve babam olmuştur. Sonra? Sonrası yok. Sonra ben yuva olmayı öğrendim. Çocuğumun yuvasıyım. Bundan inanılmaz haz duyuyorum.
Mekânlarla işim yok. Otuz yaşıma kadar ne lüks ne vasat mekânlarda mutlu olmadım. Anne baba yuvamın yanında güvendeydim. Annem ve babam yuvamın ta kendisiydi.
Uçarı, kaçarı, gezgin kuşun yuva kurma vakti geldi.
Bu kuş artık bir yuva istiyor ama yuva çatı değil bir kalp.
Bir kalp istiyorum Sevgililer. Bu kalp benim için atacak sonsuz sevgi, aşk ve şefkatle.
Bu yaşıma kadar özgür kuş hiçbir erkeğe kendini ait hissetmedi. Çünkü yuvayı dışarıda aramaktaydı.
Bunca yolculuğun sonunda önce kendi sevgi, şefkat yuvasını keşfetti, büyüttü.
Sonra yaralı kalbini şifalandırdı.
Şimdi şifalı bir kalbi bulup bir olma vakti geldi.
Bu vakit ne zamandır onu Allah’ım bilir ama zaman şimdidir.
Geçmişte ve gelecekte yaşamadığıma göre zaman andır.
Masallardaki gibi Beyaz Atlı Prenses Sevgi Perisi yuvasına yani Beyaz Atlı Prensine hazır.
Her şey masallardaki gibi olsun ama.
Elbet benim istediklerimi isteyen dışarılarda bir prens var.
Şu anda yanımda olmaması sadece göreceli bir kavram.
Ben hazırım ya önemli olan bu.
Temiz bir sayfa açtım kendime hayatımın her alanında.
Sıra aşk hayatımda, o da bembeyaz, saf ve temiz çünkü benim kalbim de saf ve temiz.
Bir gün o kişiyi göreceğim ve işte ‘o ‘ diyecektim. Yıllarca bu ‘o’ değil cümleleri kurdum. Oysa ben ‘o’ değildim.
Bu sebeple işte o demek aslında sadece olmayacak bir hayaldi.
Şimdilerde ben ‘O ‘ yum yani olmayı istediğim kişiyim ve hayalimin gerçeğe dönüşme vakti geldi.
Benzer benzer çeker evrende.  Ben de benzerimi istiyorum hayatıma. Ben ona o bana yuva olsun istiyorum.
Bu çok güzel bir duygu sanki sessiz, hafif ama derinden masumca esen rüzgârın tenime, kalbime deyip ruhumu titretmesi gibi.
Benim ruhum aşk mutluluğu yaşamadı.
Şimdi biliyorum sadece düşüncesi bile kıkır kıkır gülmemi sağlıyor.
İçimden gülüyorum ama çünkü gülen ruhum. Ruhum güldüğüne göre zamanı gelmiş demektir.
Biliyorum ki yuvamla karşılaştığımda bileceğim belki bir bakışla, belki bir gülümsemeyle, belki bir sözle.
İşte o an kalbim ona akacak ve yıllardır tanışıyormuşuz samimiyetini duyacağım ve üzerimde emeği çok olan öğretmenimin dediği gibi layık olduğum asil bir aşk yaşayacağım.
Sizler ne durumdasınız Sevgililer?
Asil aşklar mı yaşıyorsunuz yoksa kavgalı dövüşlü, sinir harbi aşklar mı yaşıyorsunuz?
Hatırlayın, hepimiz aslında asil ruhlarız ama hayatta olduğu gibi aşkta da asaletimizi kaybetmiş ve negatif aşk tutkusunun kölesi olmuş durumdayız. Şu negatif aşk tutkusundan özgürleştiğimden beri ne kadar hafifim anlatamam yaşamanızı isterim hem de çok.
Hiç bitmeyecek lafımın kısaltması Sevgi Perisi yuvasına hazır.
Ben deniz Sevgi Periniz sizi çok ama çok seviyorum tıpkı kalp yuvamı sevdiğim gibi.
Hatırlayın ben, siz, hepimiz hayatta her şeyin en iyisine layığız.
AZLA YETİNMEYİN.

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı