Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

17 Ekim 2011 Pazartesi

Oley Yeni Mavi Kalem Tıraşım Varki :)

Yoldaşlarım bu sabah Güneş’imi okula bıraktım her zaman olduğu gibi. Sınıfa girdiğimde çocuklar başıma üşüştü. Çünkü ben onların ayrıca öğretmenleriyim. Kimi yeni şemsiye almış, kimi yeni botlar almış, kimi mont almış. O kadar mutluydular ki. Tek tek baktım, beğendim, methiyeler düzdüm. Gülen yüzleri, gözleri bir kat daha parladı. Onları mutlu sınıflarında bırakıp, okuldan çıktım mutlu şekilde çünkü benim de boş günümdü bugün. Yolda düşündüm sevgililer. Biz neden böyle mutlu olamıyoruz? Biz neden kendimize aldığımız bir şey için gözlerimizi parlatamıyoruz? Neden küçücük şeyler bizi mutlu edemiyor?
Biz büyüdük değil mi? Bir sürü engeller, acılar çektik, kazıklar yedik. Olgunlaştık. Hayat böyle bir şeydi. Ayakta kalmak için güçlü, sert olacaktık, olduk da. Ama içimizdeki mutlu, cıvıl cıvıl çocuğu öldürdük L Sevmeyi, sevilmeyi unuttuk. Seviyoruz tabi kendimizce. Karşılıkları var hep sevgilerimizin, sevmelerimizin. Oysa çocukken tek karşılığımız sevgiydi.
Çocuklar için sadece sevilmek yetiyor, onlar da bize sonuna kadar o küçücük kalplerini kocaman açıyorlar. Açıyorlar da biz onlara korkularımızı, hayatla ilgili keskin yargılarımızı aktarıyoruz. O saf kalplerini yaşayamadan kirletiyoruz. Onlardan öğrenecek çok şey var Yoldaşlarım. Mesela hiç fark ettiniz mi ne kadar da açık gönüllüler? Neyse ne onlar için! Bulundukları durumu ve duygularını açıkça, mertçe nefes almadan söyleyiveriyorlar. Bizim gibi Önünü, sonunu, kim ne der diye düşünmeden bir çırpıda anlatıyorlar. Öyle bizim gibi de dilleri acımasız değil. Gayet saf ve sevgi dolu yapıyorlar bunu. Ama biz ne yapıyoruz acı biberler sürüveriyoruz ağızlarına. Ne kadar acımasızız L Ama tabi kendimize acımasız olduktan sonra onları acıtmışız çok mu?
Yoldaşlarım, içimdeki çocuğu canlandırmayı az da olsa başarabilmiş biri olarak sizi de çağırıyorum. Gelir misiniz benimle? İçinizdeki çocuğa bağlanın. Çünkü onda saf sevginizi, yargısızlığınızı bulacaksınız.
Bazen çocuklarla çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Onlar benim neşe kaynağım. Bazen de çaresiz hissediyorum. Çünkü tek başıma, tek dişi kalmış sistemle, hırsla, sevgisizlikle kahraman bir savaşçı gibi savaştığımı hissediyorum. Ama artık buna da kabul ettim. Önce dünyayı değiştirmeliyiz ve bunu yapacak olan yetişkinler yani bizleriz Canlarım. Ben sadece sevgimi akıtıyorum, çünkü biliyorum ki sevgi her şeyin üstünde.
Mutlu olalım, gülelim ama gerçekten gülelim. Her şeye rağmen şükretmeyi bilelim. Şükrettikçe daha fazla güleceğiz.
Bu yazımı okul çıkışında annesini göremeyince gözyaşlarına boğulan, korkan ve bana sığınan anne kuzusu, aldığı mavi kalemtıraşına çok sevinen, kendi küçük, kalbi büyük Cem’e ithaf ediyorum. Sevgili küçük yoldaşım güle güle kullan. Ama sen sakın duygularını yontma lütfen olur mu? Saf kalsınlar.
Yoldaşlarım hepimizin etrafında birçok Güneş'ler, Cem'ler var. Bakmayın sadece, görün de!
Çok şey fark edeceksiniz.
Sizi seviyorum hem de çok içimdeki Güneş gibi, Cem gibi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı