Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Köle Efendi İlişkisi

Köle efendi ilişkisi yüzyıllardır belki daha fazladır var değil mi hayatımızda. Önceleri güçlü devletlerin sömürgeleştirdiği ülkeler var. Sonra Amerika'daki zencilerin köleleştirilmesi, ne acı ve utanç verici insanlık için. İşte biz bu kadar acımasız, cani yaratıklarız aslında. İçimizdeki sevgi selini kurutmuşuz. Değişti şimdi tabi, değişmekte de. Ama hala içimizde barındırıyoruz caniliğimizi, ilkel benliğimizi. Oysa bizi sadece sevgimiz kurtarabilir. Büyük köleleştirme bitmişse de toplumsal ilişkilerimizin içinde sızmış durumda. Hemen hemen her türlü ilişkide görmek mümkün. Karı koca ilişkisinde, anne çocuk, işveren çalışan ya da arkadaş ilişkilerinde ben sıklıkla görüyorum.
Bir arkadaşım vardı erkek. Eşiyle mutlu değildi. Eşi bizim köleyi aşağılıyor beğenmiyor, sözde istemiyor, kendine layık bulmuyordu. Bizimki ise de ha gayret ona layık olmaya çalışıyor, daha çok para kazanmaya, daha çok hediyeler almaya ya da güzel sözler söylemeğe çabalıyordu. Neydi ki amaç? Sadece sevilmek, daha doğrusu da onaylanmak ihtiyacındaydı. Gelip yine dert yandığı bir gün, ona karısını efendisi olarak olarak gördüğünü söyledim. Arkadaşım eşinin kölesiydi. Zaten hangi köle efendisini memnun etmiştir ki? Arkadaşımın köle enerjisini değiştirdik. Eşi afalladı.Çünkü artık karşısında kölesi yoktu. Şimdi mi daha uyumlular. Çünkü kimse bu hayatta köle değildir. Sadece kendimiz bunu hissediyoruz ve karşımızdakine izin veriyoruz.
Gelelim anne çocuk ilişkisine. Genelde bu ilişkide çocuk efendi anne köle rolünde oluyor. Ben de öyleydim. Ben çocuğumun kölesiydim. Ne isterse yapar, yaptığı bütün edepsizliklere göz yumar hatta bana vurduğunda sesimi çıkarmazdım. Çok severdim ya çocuğumu güya. Sonra Köleliğimi fark edip, enerjimi değiştirdikten sonra artık ikimizde bireyiz. Demokrasi var evimizde ama otorite bende çaktırmadan tabi.
İş yerlerinde de böyle değil mi? Patronlar çalışanlarını efendi edasıyla yönetmez mi? Çoğu çalışanda köle edasıyla ha gayret patronu memnun etmeğe çalışmaz mı, ondan korkmaz mı, onun söylediği kanun değil midir hakaret bile işitse? Önce enerjimizi değiştirmeliyiz. Kimse bize marabaymışız gibi davranamaz. Bana davranamaz. Birincisi enerjisel olarak yapmaz zaten. Ama yok yapıyorsa da cevabını alır. Çalışıyoruz diye, para kazanmak zorundayız diye kimse bizi ezemez, ezmemeli. Bir duruşumuz olmalı. Ben bakıyorum aynı yönetici iki farklı çalışana faklı davranıyor. Neden sizce?
Arkadaşlıklar da öyle. Ben gözlem yapmayı çok severim. Okulda böyle bir ilişki yaşayan arkadaşlarım var. Yaşları da hayli geçkin. Biri köle, biri efendi. Bazen ben bu duruma dayanamayıp efendi arkadaşıma yapma bu kadar da demeden alamıyorum kendimi. Ama sonra düşünüyorum alan razı veren razı olayı. Kölemiz de memnun halinden. Olmasa çeker mi? Çeker çünkü o farkında bile değil hissettiği duygunun.
Yaşadığımız olayların, durumların farkında olalım. Öylesine yaşamayalım. Kimsenin ne kölesi ne de efendisi olalım. Demokrat olalım. Önce tabi kendimize adil olmayı öğrenelim.
Sizi seviyorum, isyanlarımı, ihtilallerimi ve reformlarımı sevdiğim gibi. Unutmayın aslında hepimiz birer Atatürk’üz. Gelin hayatımızda ihtilallar ve reformlar yapalım. Hazır mısınız modern köleler olarak içinizde ki isyanlara izin vermeğe? Yoldaşlarım geliyor musunuz benimle?
Not: Lütfen kendinizi, ilişkilerinizi gözden geçirin ama bir kere dürüst olun. Sonra benimle paylaşır mısınız? Bekliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı