Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Suç Ben de Değil, Duygunda


Yoldaşlarım şimdi ben bu yazılarımı yazıyorum ya hiç üstüne alınmaması gereken bir arkadaşım alınmış. Ona yazdığımı sanmış.
Canım; valla seni kastedemedim ama sen alınmışsın. Demek ki alt benlikte öyle olduğunu düşünüyorsun. Tamam, üçüncü boyutsun, sinirlisin, asabisin, iş manyağısın, telefon orospususun ama en azından dürüstsün. Ayı falan da değilsin. Tamam, biraz ergen olabilirsin otuzlu yaşlarında olsan da ama hangi erkek değil? En azından çabalıyorsun, tırmalıyorsun, çalışıyorsun. Ben inanıyorum günün birinde çok iyi bir yere gelecek istediğin her şeyi olacak ve yapacaksın. Sadece zamana kabul ver. Ama bence önce negatif yargılarından ve korkularından özgürleşmelisin. Onları da yapsan on numara olursun iş hayatında. Özel hayatına gelince biliyorum ki yalnızsın, hepimiz gibi sen de âşık olacağın, hayatını paylaşacağın birini arıyorsun. Bulmak hakkın. Bulacaksın. Biz seninle neden anlaşamadık ya da ilişki kuramadık. Aslında sana meyilim vardı ama olmadı. Neden? Yanlış zaman bence. Senin işinin çok sıkıntılı olduğu, stresin doruklarındayken be ise kendimi bulma ve Halit’ten kurtulma yolundayken karşılaştık. Aslında kimseye vermediğim zamanı sana verdim ama uyuşamadık. Senin kendine destek olacak, sıkıntını paylaşacak, sana bağlı kalacak bir kadın beklentin vardı ama o sırada ben o modda değildim. Sıkıntıların beni gerdi, her gün onları dinlemek beni boğdu. Aslında sıkıntıların değil, onlara bakış açın ve ağlanmaların beni boğdu. Çünkü acıdan beslendiğinin farkında bile değildin. Acıdan beslenmeyi bırakalı çok oldu. Tekrar seninle bunu yaşamak istemedim. Dediklerimi de kulak arkası bile etmedin, direkt ret ettin. Onu bırak bana çemkirdin. Korkuttun beni. Ben de kendi tarafımda hiç de az değildim. Özgürdüm, özgürlüğümü kısıtlamaya yanaşmadım.
Herkese huzur veren ben sende yoldan çıktım. Kavgacı kişiliğimi keşfettim. Çok da hoşuma gitti seninle bır bır didişmek. Ne söylesen tersini söyledim, çıldırdık. Ben zevkten sen sinirden. Çıldırdıkça sen çemkirdin, küstün, bense ürktüm ama yapacağımdan geri kalmadım. Neydi sende ki beni bu şekilde davrandıran? Aslında ikimiz de bundan hoşlandık. Sen acı çekmekten bense acı çektirmekten hoşlandık. Ama sonra ikimizden biri uyanmalıydı çünkü böyle sürüp gidemezdi. Her zamanki gibi ben uyandım. Acı çektiren olmak ruhumda yaralar açacaktı. Vazgeçtim ama sen her aradığında içimdeki canavarı uyandırdın, ben de izin verdim.
Sonra gün geldi böyle gitmeyeceğini anladım. Böyle devam edemezdim. Önüme bakmalıydım. Sana bunu açıklamalıydım. Sana mektup yazdım, Gayet edebiydi. Sen hepten yoldan çıktın.  Demediğin lafı bırakmadın bana. Bazılarına çok kızdım, bazılarında çok eğlendim. Özellikle Özgür Kız Willy yakıştırman ve onun doğrultusundaki iğnelemelerin. Ama sana hiçbir zaman hakaret etmedim. Kimseye etmem. Sen bana ettin ama alınmadım, çünkü sinirle söylediğini biliyordum. Sonra bir gün, kırk yılda bir kapris yapayım dedim onu da yaptırmadın, hayatından kovdun beni sanki girmişim gibi. Anlayışsız, düşüncesiz oldum.
Ben de defoldum hayatından. Eminim rahatlamışsındır. Artık seni çıldırtan kimse yok. Ne güzel huzurdasın. Ben de burada huzurdayım. Arada kavgalarımızı özlemiyorum dersem yalan olur ama artık o derece kavgaları ruhum kaldırmaz. Seçim yaptım, huzuru seçtim. Senin sayende içimdeki canavarı eğittim. O şimdi uslu abisi valla. Sessiz sakin uykuda. Morfin verdim ben ona J  Yani uzun sözün kısası benim suçum yok, suç hissettiğn duygularda. Bak bu yazım sana.
Sevgili yoldaşlarım, sevgilinizle ya da müstakbel sevgilinizle sürekli didişiyorsanız, ortada bir sorun vardır. Farkında olun. Taraflardan biri kazımaya kazımaya konuşuyorsa orada tutku vardır. Ama o tutku büyür, canavara dönüşür ve sizi ham yapar. Tutku denilen duygu da dozunda olmalı. Ayrıca tutku bence sadece didişerek olmaz. Yatakta olsun, özlemde olsun. Arada didişme olsun tabi. Ama küçüğünden. Didişmeden, her şey yolunda ilişki de sıkabilir belki. Beni sıkar. Çünkü o didişmelerden, küsmelerden sonra sevdiğiniz adamla sevişmek ayrı bir tutku ve aşktır. Durağan ilişkilerde bu olmaz, olamaz. İlişki bitmeye mahkûmdur, en azından bizim yaşlarımızda. Elli yaşından sonra azalır, hatta olmayabilir. İlişkinin yönü değişir. Seks azalır, hatta olmayabilir, oramız buramız ağrır. Partnerden çok hayat arkadaşı olunur. Biz bu abi ile didişmelerin sonunda o dorukları yaşayamadık. Mesafe engelledi. Aman iyi ki de öyle oldu. Yoksa düşünemiyorum.
Sizi seviyorum, tutkulu didişmeleri ve onun arkasından gelen tutkulu sevişmeleri sevdiğim gibi.

Bir sonraki yazım 'Ay Siz Beni Yanlış Anladınız' başlıklı yazımda buluşmak üzere

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı