Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Zonguldak, Kolej, Arkadaşlar

Hepimizin çocukluk ve gençlik anılarımız vardır. Benim de var tabi ki. Çocukluğumu ve ergenliğimi çok güzel geçirdim ben. Kömür diyarı, işçi grevlerinin, göçüklerin, gözyaşlarının ve feryatların eksik olmadığı bir şehirde büyüdüm ben. Küçük ama fazlasıyla modern bir şehirdi Zonguldak ama aynı zamanda ülkenin en pahalı şehirlerinden biriydi. Hala da öyle. İlkokula dair çok anım yok, ama kolej yıllarım, arkadaşlarım, mahalle, Fener ve Kortla ilgili anlatacak, özlediğim çok şey var. Henüz döndüğüm bu küçük şehirde anılarım tekrar canlandı tam da otuz beş yaşıma girmişken. Zaman ne çabukta geçmiş. Tam tamına on sekiz yıl dilek olay. Okula çok yakın otururduk biz. Sadece bir merdiven vardı. Merdivenlerden in hop okulun bahçesindesin. Bu seferde o merdivenin başına oturdum. Anılarım canlandı. O merdiven başında ne kadar vakit geçirirdik biz. Okul çıkışları, yaz akşamları orası buluşma yeriydi. Kolejde okumak bana çok şey katmıştır ama en çok samimiyeti, sosyalleşmeyi öğretti bana. Okul çıkışlarında orda toplaşır, sonra evlerimize dağılırdık. Herkes arkadaştı, herkes birbirini tanırdı. Ramazan aylarında Aydın bakkalın önünde hep beraber pide bekleyişlerimiz geldi gözümün önüne. Komiktik. Yazları mahalleye çıkışımız. Herkes o merdiven başına gelirdi. Önceleri daha küçükken oyunlar oynardık. Sek sek, don ateş. Annem zor alırdı bizi içeri. Hala balkondan ismimi çemkirmesi kulaklarımda. Sonra büyüdük bu sefer tekrar o merdivenin başında buluşur saatlerce çekirdek çitler sohbetler ederdik. Ne konuşurduk onca saat acaba? Şimdi kimse kalmamış tabi. Ama hala enerjimiz ve çığlıklarımız orada.
Dedim ya moderndi Zonguldak diye.  Fener mahallesi vardı. Çok severim, sanki cennetin bir köşesidir. Yol, boyunca yemyeşil ağaçlarla kaplıdır, aşağısı da masmavi denizdir. Oralarda büyüdük biz. Tenis kortu vardı. Sabahtan bir giderdik akşama kadar. Arada tenis oynar sonra da aramızda oyunlar oynardık. Kaçan topları aramayı özledim ben. Fenerde gezerdik. B tipi vardı. Nasıl bir manzarası vardı oranın, muhteşem. Güzel bir çocukluk ve ergenlik geçirdim. Sahi bir de ekonama vardı duruyor mu acaba hala? Aydın abi ölmüş çok üzüldüm ama bakkal duruyor. Merdivenlerin altındaki toprak kortu kaldırmışlar. Üzüldüm. Oysa orada ne çok tenis oynardık. Çok eğlenirdik.
Aslında anlatacak çok şey var. Zonguldak kebabı mesela. Salçalı soslu adana kebap. Ama aynı tadı bulamadım. Her şey gibi oda anılarımda lezzetli. Mecburiyet caddesi aynı. Hiç mi değişmez bir çarşı yahu. İnsan kalabalığı olmuş, eski havasını kaybetmiş. Zaten kim ve ne eski hali ile kalıyor ki?
Kolej’e bakacaktım ama fırsatım olmadı. Zaten eskilerden kim kalmıştır ki? Ama Namık hoca duruyormuş. Ne korkardık ondan yahu. Dediği kuraldı. Bir öğretmen olarak şimdi onu takdir ediyorum hem korkup hem de çok severdik. Bir de İngilizce hocamız vardı. Tülay Turan. Kadın ekoldü. Çok güzel giyinirdi. Bütün İngilizce öğretmenleri şıktır ve farklıdır aslında diğerlerinden. Ama bu bayan çok şık ve seksiydi. O ders anlatırdı, güzel de anlatırdı ama biz ne giymişe bakar laf aramızda erkeklerde hayran hayran dalardı. Acaba farkında mıydı kendisi? Hatırlıyor musunuz arkadaşlar? Güzel ve harika hocalarımız vardı. Hepinizi çok seviyorum. İyi ki varsınız. Baklava günlerimiz olurdu Deniz Kulübünde Mezuniyet törenlerimiz ve kep törenlerimiz oldu en babasından. Hele o kantinin önüne doluşup dilim pastaya erişme yarışımızı, öğle tatillerimizi, yemekhanedeki döner günlerini özlüyorum. Dedim ya güzeldi. Kolej farklıdır, aslında şimdi bu değer kalmadı. Sınıf arkadaşı yok, okul arkadaşı vardı.
Merdivenin başında bütün anılarım canlandı. Keşke tekrar hep beraber toplaşabilsek. Zonguldak'ı özlediğim söylenemez, orada yaşayamam mesela ama orada büyüdüğüm için şanslıyım ve mutluyum. Bütün arkadaşlarıma, öğretmenlerime kocaman öpücük gönderiyorum, yakalayın. Hepimiz büyüdük, bir yerlere dağıldık, yıllar oldu görüşmeyeli ama biliyorum ki çoğunla bir araya gelsek samimiyet aynı olur sanki dün ayrılmışız gibi. Bunu yeni tanıştığımız insanlarla yakalayamayız. Sadece büyüdük, o kadar.
Sizi seviyorum, anılarımdaki Zonguldak'ı, arkadaşlarımı, Kolej yıllarımı sevdiğim gibi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı