Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

7 Temmuz 2011 Perşembe

Yaş Otuz Beş

Yaş 35; yolun yarısı mı, yoksa yeni mi başlamakta? Ben her ikisini de yaşıyorum bugün. Yuvamdan dünyaya oyun oynamaya geleli, annemin güvenli sıcak karnından çıkartılıp, ağlayalı tam otuz beş sene oldu. Yirmi dört yaşımdan bugüne kadar yaşadığım her şey beni büyüttü, bana çok şey öğretti ve bugünüme getirdi. Acılar, üzüntüler insanı büyütür değil mi?
Hayatımda mutluluklar da, acılar da oldu. Ama benim seçtiğim yol acılarımla tekâmül etmekti. O yüzden bol bol yarattım, yaşadım. Gerçekten de büyüdüm. Olgunlaştım. Hayatın aslında ne kadar da muhteşem olduğunun farkına vardım. Nefes aldığım sürece her şeyin geçeceğini biliyorum artık. Yarattığım acıları tek tek terk ettim. Terk etmeyi öğrendim ben. Cesaret benim yol göstericim oldu. Otuz beş yaşımda geldiğim tek nokta var o da sevgi. Sadece sevgi. Biliyorum ki bizi sadece sevgimiz kurtarabilir. Çok yüzleşmelerim oldu. Yıkıntılarım, yangınlarım, göçüklerim oldu. Ama hiçbir zaman pes etmedim. Her yıkıntımdan daha güçlü, mutlu çıktım. En sevdiğim özelliklerimden biri. Pes etmem. Etmeyin! İlk sorgulamam otuz yaşımda geldi. Ben bu hayatı istemiyordum, böyle olmamalıydı. Hayatımı baştan yarattım, tabi öncekini öldürdüm, terk ettim. Zamana kabul verdim. O da bana, ve beni destekledi. Beş sene sonunda yani bugün bambaşka tam da istediğim gerçek ben oldum; hayatını istediği gibi yaşayan, kendini seven, ne isterse onu yaratıp yaşayan, acılardan uzak sadece huzur ve mutluluk yaşayan. İsyanlarımı çok seviyorum. Onlar beni düşündürdü. Cesaret etmemi sağladı.  İsyanlarınızı sevin ve isyan edin, inanın pişman olmayacaksınız. Bugüne gelmem de bana destek olan çok kişi oldu. Sensey, canım arkadaşlarım. Ama en önemlisi canım anneciğim. Her kararımda arkamda durdun, destekledin, çünkü senin için sadece benim mutlu olmam önemliydi. Seni çok seviyorum. İyi ki varsın hayatımda, hep de ol.  Canım Güneş’im. Evet o benim hayatımın güneşi. O da her kakarımda yanımda durdu. Bütün isyanlarına rağmen beni terk etmedi. Şanslıyım hem de çok. Umarım hepiniz böyle fedakâr sevilesi bir annesi, ve ruhen anlaştığınız bir güneşiniz olur. 
Şimdi çocukluğum geçtiği şehrin muhteşem manzarası eşliğinde kahvemi yudumlarken şunu diyebiliyorum; çok mutluyum, huzurluyum, güçlüğüm, hayatımın efendisiyim ve kocaman hayallerim var. Hepsinin peşinden gitmekte kararlıyım. Peki, sizin hayalleriniz var mı yaşınız kaç olursa olsun? Peşinden gidecek misiniz? Yoldaşlarım gidelim hep beraber. İnanın kalarak mutlu olamayız. Doğamızda yok bu. Azla yetinmeyelim. Unutalım bize öğretilen klişeleri.
Otuz beş yaşımın tecrübesi, olgunluğuyla ama yirmili yaşlarımın heyecanı ile neler yaşayacağımı düşünüyorum. Çok heyecanlığım önümdeki günler, aylar, seneler, mevsimler için.. Hepsini sizinle paylaşacağım. Benimle kalın ama hayallerinizin peşinde olun sakın kovalamayın, yakalayın!
Sizi seviyorum yeni yaşımı, hayallerimi, annemi, çocuğumu, rehberimi (Sensey), arkadaşlarımı, yarattığım âşık olduğum adamı, en çok ta kendimi sevdiğim gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı