Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

26 Temmuz 2011 Salı

Vay Ayı Vay



Yani şunu bana söylettiler yoldaşlarım. Tamam, sevgi böcüğüz de ayılarla aynı ortamda bulunmak zorunda mıyız canım? Marika’nın ( teyzem olur kendisi, hepimiz böyle hitap ederiz) ısrarlarına dayanamayıp aldım çocuğumu Kumburgaz’ına gittim. Malum Marmara denizi feci. Denize girmek imkânsız, onu bırakın sahile inilmiyor bile. Lağım kokusuyla üç gün geçirdim ve hala sağım, muhteşemim. Neyse, dedim ki havuza gidelim, Prenses Otel var iki site ileride. Kuzenim ve ben aldık çocukları havuza gittik. Hazır aylık misafirim de gecikmişken keyif yapalım dedim. Demez olaydım. Paraları kösüldük, havuza indik, çocuklar mutlu, e bende tabi. Şunun şurasında iki kulaç atacağım. Nayır nolamaz! Bir biz eksikmişiz, biz de geldik kadro tamamlandı. İğne atsan yere düşmez misali. Ben o an nasıl ya oldum. Neyse büyük havuzun başında görevliden şezlong istedik. Demesin mi bir saat sonra kapatıyoruz diye. Düğün varmış efendim. İyi de paraları alırken demediniz uyanıklar. Toplumca üçkâğıtçı olmuşuz vay halimize. Neyse diğer havuzun başına getirdiler şezlongları. İşte o andan itibaren kumpanya başladı. Havuza girdik. Kulaç mı? Nerede ne kulacı yoldaşlarım, hareket bile edemezsiniz. O derece kalabalık havuzun içi. Sonra birden bir koku hissettim. Evet, evet lağım kokuyordu. Önce dedim ki yok canııım dışarıdan geliyordur. Yok, ayol su kokuyordu. Deniz suyunu arıtıp, kakalıyorlar millete. Hayır denize girseydik, kazıklanmadan zehirlenirdik değil mi? Bu kadar olsa iyi. Canım ayılar doluşmuş havuzun içine. Biz bir köşede çocuklarla oynadık, kokuya dayanabildiğimiz kadar. Ben artık dayanamayacağımı anladım, çıkıp biraz süt beyazı, güneşten yoksun tenimi güneşle ödüllendireyim dedim. Dedim de tam oturacağım, iki ayı bacaklarını iki yana açmış havuzdan dışarı çıkartmış, apış araları meydanda tam karşımda duruyorlar. İşte o an vay ayı vay dedim. Lüks otellere de sızmış, bu modeller. Adamlar hiç istifini bozmuyor. Ben kibarca ama otoriter şekilde 'burada oturuyorum, farkında mısınız' dedim. Önce anlamadılar, sonra jeton düştü sadece ve sadece ileriye kaydılar pozisyon aynı. Bravo, aynı pozisyonda hizalarını değiştirdiler. Ben gözümde gözlük başladım bunları dikizlemeye. Koptum. Biri ancak benim çocuğuma uygun ebatta çocuk can simidi takmış, diğeri de ancak su da durabiliyor.Yazııık, onların da hakkı tabi. Aralarındaki sohbete sadece kulak misafiri oldum valla hiç huyum yoktur dinlemem özellikle :)
Can simitli diğerine;
— Hişt lan cankurtaran var mı burada?
— He var var haaaaa haaaaa
— Nasıl lan, ya boğulursam kim kurtaracak beni?
— Aha bak şu seksi turist kızlardan biri kurtarır seni
— Tamam, boğulayım ben
 Ben tekrar vay ayı vay oldum. Kızmayın valla şaşırdım. Ama aslında ayı da olsa doğru bir soru olmuştu bizim ayı kardeş. Gerçekten de beş yıldızlı otelde cankurtaran yoktu. Rahmetli babam derdi ki; ‘ ayda bir kere git ama hep en iyi yerlere git ‘ Ah babacığım gittim gittim de orayı da ayılar basmış, kalite kalmamış. Ama maşallah fiyatlar çok kaliteli. Bir kola yedi lira. Tamam, orası otel, yapacak bir şey yok, hamama giren terlerde bari fiyatlar kadar high kalite olsa değil mi ama?
Sonra dayanamayıp, çıktık. Önümüzde bir bembeyaz BMW. Ben bir kere daha Vay ayı vay modu. İçindekiler bizim ayılar. Karar verdim, para ayılarda yoldaşlarım. O yüzden öyle zengin koca hayali kurmayalım. Ya da kuracaksak detaylı kuralım. Yani zengin, okumuş, görmüş, geçirmiş, kaliteli vs. Yoksa düşersiniz bir ayının eline, ayı terbiyecisi olursunuz maazallah. Ben mesela o ayı ile bir gün geçireceğime yalnız kalırım daha iyi. Kendi paramla takılırım.
Şimdi bu tip kardeşlerle ne konuşursun?
-          Seni Peper Moon’a götüreyim mi?
-          Ben sürekli giderim, tanırlar orda beni
Tanırlar tabi seni ayı. Armut lezzetli mi len?  Armudun ayısını ayılar yer, sizi sakın ham yapmasın, izin vermeyin.
-          Geçenlerde arabayı değiştirdim
Değiştirirsin tabi, para sende. Parayı veren düdüğü çalar. Aman sakın sizi de öttürmesinler.
Mesela ben şöyle sorsam;
-          Senin amacın ne hayatta?
-          Ik mık ıııııııııııııııı ooooooooooo
-          Daha çok para kazanmak, daha iyi arabaya binmek, daha iyi evde oturmak
-          Kitap okur musun?
-          Okumam ama gazete okurum her gün
-          Hangi yazarları okusun?
-          Ik mıııık oooooo spor sayfasını okurum ki sadece
-          Bravo, çok kültürlüsün.
Amaç süper, daha çok para. Çünkü bunlar sadece parayla var olurlar. Al ellerinden parasını yoklar. Sakın sakın yoldaşlarım, salt parayla saadet olmaz. Kanmayın. İlle de bizim ayılar kadar eğitimden eksik olmasalar da böyle paranın kölesi olmuş çok erkek var.Kadınların çoğunun futboldan hoşlanmadığı gerçeği ortayken de konuşmak imkansız. Futbol sohbetinden hoşlanan ben bile sürekli çekemem. Kaçın onlardan, kaçalım. Pamuk prensesin elmaya kandığı gibi biz de paraya kanmayalım. Ama oyun oynayabilirsiniz. Çok eğlenceli valla tabi bir yere kadar.
Sizi seviyorum, ayılarla ya da paranın kölesi ve parayla var olan adamlarla takılmaktansa yalnız olmayı tercih eden kendimi sevdiğim gibi.
Siz de düşünün etrafınızdaki ayıları, gülümseyeceksiniz 
Sakın yalnızlığınızın faturasını kendinize çıkartmayın başlıklı yazımda buluşmak üzere.

1 yorum:

  1. .....ama parali ayilara takintisi olanlar da var..kendilerini kardeslerini kurtarmak icin... Mango dan bikan Vakko lara gecmek istiyenler de var... onlar icin de iki cift laf yazsaydin butun dusunclerini tamamlamis olurdun

    YanıtlaSil

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı