Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

15 Temmuz 2011 Cuma

Alan mısınız yoksa Veren misiniz?

Almak ve vermek. Ne ilginç bir ikilidir. Aslında bir birlerine taban tabana zıt olmalarına rağmen  kendi içlerinde gayet de uyumlu ve ahenklidirler. Ama biz bu uyuma kendimizi bir türlü uyduramayız nedense. Ya hep alıcıyızdır ya da hep vericiyizdir. Bir türlü hem alıp hem de veremeyiz. Alıcı olanlar çok cimridirler, vermek yoktur onların kitabında, bir nevi vampirdirler. Hep almaya odaklıdırlar. Kimden ne alabilirse durumu yani. Menfaatçilerdir. Sizden menfaatleri yoksa bir saniye bile yanınızda durmazlar ya da alacakları bittiyse anında yok olurlar. Her alanda olabilir bu alma. Duygusal ya da maddesel. Duygusal olanı tehlikeli olanıdır. Maddeye hiç girmeyeyim. Bir kuruşunuz bile kalmayabilir benden söylemesi. Sevginizi sömürürler sonuna kadar. Oysa siz saf duygunuzla severken ve verirken sevginizi, onlar hiç de saf olmayan duygularla kendi istekleri doğrultusunda bir güzel sizi kullanır. Onların istediği gibi olmazsanız ya da davranmazsanız yandınız. Bu tür ilişki her alanda olabilir. Karı koca, sevgili, anne çocuk ya da arkadaş ilişkilerinde. Hepsinde durum aynıdır aslında. Mesela duygusal ilişkiler. Tıpa tıp aynıdır. Hep talep ederler. Ama bir de siz talep edin de görün bakalım neler oluyor. Cinsel ilişki de aynıdır. Bu tür insanlar sadece kendi orgazmlarıyla meşguldürler. Siz önemli değilsinizdir. Yok, mu böyle alıcılar bir düşünsenize.
Gelelim büyük ilizyondaki fedakâr, her daim veren ama almaya yanaşmayan kişilerle. İnanın alıcılar vericilerden daha dürüsttür bana göre. Alıcıların enerjisi bana verin, bana bakın çünkü ben de verecek bir şey yok, ya zavallıyım ya da bana vermeye mecbursunuz enerjisidir alt benlikte. Oysa vericilerde aslında ego tavandadır. Fedakârlık zaten başlı başına egodur. Onlar her daim herkese yardım ederler, nerdeyse canlarını bile verebilirler. Herkesin onlara ihtiyacı vardır. Ama hayatta da kimseden bir şey almazlar. İhtiyaçları yoktur. Ne büyük ilizyon değil mi? Ama en acısı hiç takdir de edilmezler istedikleri kadar versinler. Alt benlikte aslında beni sevin, sayın ve bana her daim ihtiyaç duyun yakarışı vardır. Çok veren insanları gözlemleyin. Bunlar her alanda böyledir. Ama duygusal alan en ayyuka çıktıkları alandır. Sevdiklerine verirler de verirler. Yatakta verirler, hayatta verirler. Ama bir türlü mutlu olamazlar. Sevdikleri adam ya da kadın bir türlü anlamaz onları. Yazık değil mi onlara? Bence değil. Valla değil. Ben, uluyum, herkesin bana ihtiyacı var düşüncesinde olup alt kimlikte sevgi dilenen kimseye acımam ben. Önce egolarını törpülesinler lütfen bir zahmet. Zaten acımak da başlı başına bir ego değil mi?
Gördüğünüz gibi aslında alan da veren dengede değil mi. Biri alan, biri verici. Hop birbirlerini buluyorlar. Ama yanlış. Hem almalıyız hem de vermeliyiz. Ne hep verecek kadar uluyuz ve mükemmeliz ne de vermeyecek kadar cimri ve ihtiyaç içindeyiz. Paylaşmak güzeldir. Nasılda bilgiç biz büyükler, çocuklara bu tavsiyeyi sanki kendimiz yapıyormuşuz gibi veririz. En önce sevgimizi sonra paramızı ya da her türlü maddi varlığımızı paylaşalım. Hem sevelim hem de sevilelim. Alalım verelim, sevgi ekonomisini canlandıralım. Unutmayın her türlü duyguda dengeli olan insan mutlu olabilir. Geliyor musunuz, egolarınızı bırakacak mısınız yoldaşlarım? Lütfen düşünür müsünüz siz hangisisiniz? Yüzleşin aynadaki kendinizle
Sizi seviyorum; alıcı da olsanız, verici de olsanız, kendi dengedeki alış verişimi sevdiğim gibi.
Yoldaşlarım sevgimi alıp, bana sevgi verecek misiniz?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı