Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

1 Mart 2012 Perşembe

Canım Din Kardeşlerim Araplar Yafuuuu :)

Can Kuşlarım itiraf ediyorum Araplara ve Arapçaya kabul vermiyormuşum hatta ve hatta ikisini birden ret ediyormuşum. Hoşt bana gerçekten de J
Ama biliyorum ki toplumuzda da benim gibi olan o kadar Can Kuş var ki. Kitlesel bir inanış, görüş bu. Kitlece buna inanıyoruz. Ben de nasibimi almışım maalesef.
Bence biz toplumca fiziksel olarak en temiz Müslümanlardanız. Öyleyiz, hiç de mütevazılık yapamayacağım bu konuda şimdi. Ruhsal olarak iddia edemem yalnız o ayrı J
Peki; neden sevgili Arapları ret ediyor muşum? Çünkü onların pis olduklarına inanıyormuşum. E tabi buna da durup dururken inanmadım. Duyduklarımdan, bana anlatılanlardan edindim bu yargıyı. Ayrıca benim kendi yargım da var. Dinimizin onların tekelinde olduğuna inancım onları ret etmeme zaten yeterli bir sebep. Kâbe orada ya sözüm ona. Oysa ne saçma bir inanış. Canım Aşkımın insanlığa gönderdiği bir din nasıl olurda bir topluma mal edilebilir ki? Bu durumda Canım Peygamberimize de kabul vermemem lazım, netice de o da bir Arap değil mi? Ama onu hep kabul ettim, hep çok sevdim. O da benim canım. Ama onu kalbimden hissettiğim için onu ruhsal varlık olarak algılıyorum. Irkı, şekli, şemali önemsiz ki benim için.  Önemli olan nasıl özel bir ruh olduğu ve dünyada neleri göze alarak yaptıkları, yetileri, öğretileri. Çok seviyorum onu çok. Neyse Sevgili Arap kardeşlerime kabul verdim. Kendimi bunun için affettim. Kitlesel inanışlar fikirlerimizi, görüşlerimizi ve tabi ki inançlarımızı etkiliyor ama maalesef hep negatif. Mesela hala içte ve dışta düşmanlarımızın olduğu inancı gibi. Peki; gelelim mi Arapçaya? Arapçanın tersinden yazılıp okunmasına bildim bileli sinir olurum,  dinimizin Arapça olmasını da kabul etmiyor muşum. Normal zaten bunu hep sorgulamışımdır. Yahu ben anlayamıyorum ki, canına yandığım. Mesela duaları neden Arapça öğreniyoruz? Küçücüktüm bunu sorguladığımda ve daha o zamanlar ret etmiştim bu duaları öğrenmeyi. İyi de yapmışım. Ezberle, oku ama anlamını bilme, işte kör topal, sözüm ona Aşkımla iletişim kur. Ben daha o zamandan başladım Kıymetimle kendi ana dilimle, ruhsal dilimle iletişim kurmaya. Topu topu üç dua bilirim. O da zaten genel geçer herkesin bildiği dualar. Onları da okumayı bırakalı çok oldu. Anlamlarını biliyorum çünkü artık, ben zaten Aşkıma her an ibadetteyim. Bu durumda da Arapçaya da kabul verdim gitti. Ben bütün dillerden özgürüm. Benim dilim, evrensel dil yani ilahi aşk, sevgi dili. Dinimle ilgili öyle egolarım da yok. Dinim güzel ve en son din. Bir daha da din gelmeyecek bence de. Zaten gerek de yok. Biz hala Kuran_ı Kerimi çözememişiz. Her şey mecazi, üstü örtülü. Gerek de yok bence çözmeye, ne ise o. Bundan sonra hepimiz kendi hücresel bilgilerimizi uyandırarak kitabımızı okuyacak, algılayacak ve keşfedeceğiz.  Aslında her olgunlaştığımızda, algılarımız geliştiğinde tekrar tekrar okusak iyi olur. Çünkü bir öncekinden aldığımız lezzet, tatmin, ilahi aşk, sevgi farklı olacaktır. Okuyun Can Kuşlarım, sadece anlatanlarla, anlatılanlarla kendinizi, ruhunuzu kısıtlamayın. Hatırlayın, o bilgilerin hepsi hatta daha fazlası hücrelerinize kazılı. Ama bunun için ne yapacağınızı artık biliyorsunuz. Önce ruhunuzu temizlemelisiniz ki dininizi korkmadan, karşılık beklemeden okuyup, anlayabilesiniz.
Tabi dinimizi nasıl algılamak ve yaşamak istediğiniz size kalmış Can Kuşlarım. Özgürsünüz her zaman ve daima. Ben Sevgi Periniz sizi çok ama çok seviyorum bu konudaki özgürlüğümü sevdiğim gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı