Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

13 Temmuz 2012 Cuma

Duygusal Kaypak :(

Sevgililer,
Yorgunum, bitkinim ve hüzünlüyüm.
Ben benim ve Sevgi perisiyim ve duygularımı dibine kadar yaşarım. Hep dediğim gibi yolum bu.
Bugünü yatakta geçirdim. Midem isyandaydı.
Sanki güçlü bir kurşun yaralamıştı, kanıyordu.
Mide çakramız duygusal çakra biliyorsunuz. Bütün gün uyudum. Bedenim uyudu ama zihnim ve kalbim uyanıktı ve münazara yapıyorlardı.
Peki, beni yatağa düşürecek, bu kadar üzecek yaşadığım durum neydi?
Geçen gece Sensei ile aşktan, olaylardan, durumlardan konuşurken birden söylediği cümle içimde yankılandı.
Bingo, yankılandıysa muhakkak bende vardı.
Dinledim, gülümsedim ve tek yorumum şu oldu ‘ ben de öyleyim Sensei’
Allah’ın bildiğini kendimden ve kulundan saklamayı bırakalı çok oldu.
Evet; itiraf ediyorum ben benim ve Sevgi Perisiyim ve aşkta kaypağım.
Kaypak kelimesi içimde yankılandı inanın.
Hayatın genelinde kaypaklığım yoktur ama aşkta vardı.
Ben hiçbir ilişkinin sorumluluğunu almadım hatta evliliğimin bile. Kaçak güreştim hep.
Ben yaşarım, gülerim, mutlu ederim ama sonunda giderim.
Sözler vermem, hatta gidici olduğumu belli ederim. Bana ümit bağlanmasını istemem.
Anda yaşarım sözde. Aslında anda geleceği tahlil ederim. Anda ne oluyorsa gelecekte o olacaktır.
Anda olmadığına inanırsam giderim. Ama benim gitmelerimin acısının yaşandığının farkında bile değildim.
Hep çoktan unutulduğuma inandırırım kendimi. Oysa gerçekten aşık olduğum adamları çok zor unuttum ben. 
Ben kaypaklığıma kabul verdim ve özgürleştim.
Ama yüzleşme sırası vardı. İlahi irade işliyor. Bu kadar çabuk olmasa olurdu be arkadaş.
Anda olmayacağına karar verdiğim ve terk ettiğim sevgilimi mutlu sanırken meğer ne kadar mutsuzmuş.
Ne kadar da üzülmüş, diplere çekilmiş.
Beni aramadığına hayatına devam ettiğini düşünüyordum.
Dün gece yaşadıklarını, aldığı ilaçları anlatırken gözyaşlarıma engel olamadım.
Kim anlatsa ağlardım. Kimse ama kimse üzülmese ne muhteşem olur değil mi?
Bunun bir kısım sebebi de bendim. Nasıl böylesine bir insanı üzebilmiştim?
Üzmüştüm işte. İnsan aşkta sevmiyorsa acımasız olabiliyor.
Seviyorsa kıyımsız, kırılgan ve savunmasız oluyor.
Birini üzmek ne acıdır. Benim canım daha çok yanıyor acıtınca.
Farkında olmadan yaptıklarımın faturasını hep ben ödedim kalbim acıyarak.
Dün gece onun için ağlarken görmezden geldiğim ben için de ağladım.
Benim istediklerim de olmamıştı. Kendisi itiraf etmişti hatalarını.
İlişki iki kişiliktir yaşanırken ve biterken.
Başlarken ve biterken hep biri adım atar, diğeri uyar.
Bu ilişkinin başlangıcında ilk adımı atan ben olmadım hatta bir hayli direnmiştim ama bitişince başroldeydim.
Tek bir cümleyle acımasızca bitirmiştim ve arkama bile bakmamıştım.
İnatçıyımdır aslında.
Bugün acımasızca acıtmış olmama, ama sonunda canımın daha çok yanmasına ağladım, yastığım bana dert ortağı oldu şimdi sizin olduğunuz gibi.
Geldi geçti. Yüzleştim, kabul verdim yaptığıma.
Bu aşk oyununda hem canım yanmıştı hem de can yakmıştım.
Bu aşk olamazdı. Peki neydi? İsimlendirmek istemiyorum belki siz bana yardımcı olursunuz bu sefer.
Şu an geldiğim nokta bitecekken oturup konuşmalıyım, anlatmalıyım nedenlerini.
Çünkü ilişkide iki taraf mutlu olmalıdır. Biri birinden daha mutlu ya da mutsuz olduğunda yürümüyor, tıkanıyor.
Netice itibariyle geldi geçti.
Temize çekiyorum aşk hayatımı. Artık müsvedde aşklar istemiyorum. Aşk as olandır.
Hani hep derim hayat altın tepside sunulmuyor işte aşk da sanırım öyle.
En azından bana aşk altın tepside sunulmadı, hayatın sunulmadığı gibi.
Ama bugün biliyorum ki tepsi varsın olsun altın olmasın, ben altınım ya önemlisi bu.
Her yüzleşmemde değerim artıyor ve parlıyorum.
Altın olan ben parladıkça hayatım , yaşadığım aşk parlayacak.
Ben parlak altın Sevgi Periniz sizi çok ama çok seviyorum tıpkı sevgilime ait terapilerin baş konusu olmayı sevmediğim gibi.    


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı