Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

6 Nisan 2012 Cuma

Aşkta Korkak Tavuk Ben :)

Sevgili Can Kuşlarım iyi ki varsınız ve seviliyorsunuz, hatırlayın J
İçimdeki aşk labirenti çekmecelerle sınırlı değildi tabi. Çekmecelerimden özgürleştikten sonra kölesi olduğum korkularımla karşılaştım duygusal alanımın kuytularında. Evet, ben korkularımın kölesi olmuşum haberim bile yok, vah halime L
Korkularımla yüzleştiğim, onları fark ettiğim an duygusu içimi kaplar, gerçekten korkarım, yaşarım içimde. Zaten bu korkuları hissetmemek için en derinlere saklamışım. Artık içimdeki bana nefes aldırmayan duyguların ölmesi gerektiği için korkunun ecele faydası yok anlayışını arkama güç alarak meydan okudum. Çünkü ya onlar ölecekti ya da onlar yüzünden aşkımı öldürecektim, seçim yaptım ve aşkı seçtim.
Neydi bu korkularım?
En baskın korkum kesinlikle özgürlüğümü kaybetmekti oysa çoktan korkularım beni hapsetmişti J Özgürlük benim için çok önemli. Benim yolum bu; her şeyden ve herkesten özgürleşmek. Bağımlılık yok artık benim yaşam kitabımda ama içimdeki bir erkeğe bağımlı olma korkumdan kimseye âşık olamıyordum. Aşkı bağımlılıkla özdeşleştirmişim hatta ve hatta bağlanmayı da şiddetle ret ediyordum. Bağlanmak size ne çağrıştırır? Benim gözümün önüne ellerim kollarım bağlanmış hareket edemeyen görüntüm geliyor J Korkarak bağladığım ellerimi ve kollarımı korkularımı bırakarak ve cesareti seçerek çözdüm. Her alandaki korkusuzluğumu duygusal alanıma da yansıttım diyelim. Artık bir erkeğe bağlanmaktan korkmuyorum. Bağımlılığı ise seçmiyorum, bu durum kölelikten başka bir şey değildir.
Özgürlüğe dayalı ikinci korkum sahiplenilmeydi. Oysa bunu ne çok istiyordum. Biliyordum sahiplenme ve sahiplenilme beni özgürlüğümden alı koyardı, içimdeki çelişkiye bakar mısınız?
Ben sahiplenmeye zaten oldum olası yatkın değildim, hep bir kalk gidelim havam vardı, bu sebeple sahiplenilmeyi ret etmişimdir. Ayrıca genel anlamda sahiplenilme deyince erkeklerde ve kadınlarda karşı tarafın tapusu alınıyormuş edası var. Sınırlamalar var, şartlar var. Mesela en basiti bunu giyemezsin, onunla konuşamazsın, bir yere gitmek için benden izin almalısın yaptırımları havada uçuşur. E peki; nerede kaldı özgür irade?  Ben kesinlikle bu yaptırımları kabul edecek bir ruha sahip değilim. Bu korkularım yüzünden ve aşkı bunlarla özdeşleştirdiğimden dolayı âşık olmaktan deli gibi korkuyormuşum dostlar. Bu korkumu kolay bıraktım diyebilirim çünkü özgür irade her şeyin üzerindedir. Benim Allah'tan sonra tek sahibim vardır şu dünyada o da benim öyle ise; kimseyi de sahiplenmeye hakkım yoktur. Karşılıklı seçimlere kabul verilmelidir ama bu asla onaylamak değildir sadece saygı duymaktır, kendi seçimlerimizi dayatmamaktır.
Netice itibari ile korkularımı en yüksek titreşimdeki sevgiye dönüştürüp, derinden serbest bıraktım, ne de olsa sizlerden birine gelip yapışsın istemem.
Geldiğim nokta mı? Bu saatten sonra ne kimseden izin alırım ne de izin veririm ama paylaşırım, orta yolda buluşuruz, buluşamıyorsak yapacak bir şey yoktur. Âşık olmayı seçiyorum, bağlanacaksam da bağlanırım. Özgürlük benim içimde, bunu her konuda yansıttığım gibi aşkta da yansıtmayı seçiyorum, böylece eski aşktaki bir erkek bana gelmez ya da bir birimizi titreşimsel olarak çekmeyiz. Aşk bence en büyük enerjilerden biridir. Aşkta hangi enerjideyseniz aynısını çekersiniz. Yani benzer benzeri çeker. Oysa eski aşkta ters kutuplar birbirini çeker ve uyumsuz aşklar yaşanır.
Korkularınızla yüzleşin Can Kuşlarım, yoksa korktuğunuz şey başınıza gelir, hep geldiği, hep yaşadığınız gibi. Onların size bir faydası yok aksine zararı çok, cesaretle üzerine gidin ve köle olacağınıza efendi olun.
Ben Sevgi Periniz, sizi çok ama çok seviyorum tıpkı içimdeki cesaretli beni sevdiğim gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı