Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

9 Nisan 2012 Pazartesi

Duygusal Sefil, Zavallı ve Aç

İçimdeki aşk sorgulamasının üçüncü ve son bölümü duygusal alanımın en dip köşesiydi. Orada karşılaştıklarımı kaldırmam güç oldu desem inanır mıydınız bana? Peki, neydi beni bu kadar sarsan?
En ücra köşemde duygusal açlığım, zavallılığım ve sefilliğimle karşılaştım. Şimdi bunları yazarken gülümsüyorum sizin gibi belki de J Ama inanın yüzleştiğimde içim ağladı.
Duygusal olarak açtım. Bir erkek tarafından sevilme ihtiyacı, beklentisi içinde olan ezik, horlanan, itilip kakılan dişil enerjiyle karşılaştım. Bu duygu sadece bana ait bir duygu değil, bunu baştan söyleyeyim. Bu ezik dişil enerji asırlardır nefes almakta dünyada. Hatırlasanıza; tarih boyunca canlı gömülen, taşlanan, eziyet edilen ya da bir mal gibi alınıp satılan ve seks objesi olarak kullanılan kadınları. Bu kadınların hepsi benim, hepsi sizsiniz. Bu şekilde davranılan kadın ne hisseder? Tabi ki zavallı ve sefil hisseder kendini, aynı benim de hissettiğim gibi.
Hücrelerimize kayıtlı olan bu duygu yüzünden her şekilde ve her durumda birlikte olduğumuz erkekleri mutlu etmeye çalışıyoruz. Bizi sevsinler, onaylasınlar diye zavallı ve sefil duruma düşüyoruz. Sevgi açlığı enerjisi gönderiyoruz. Onlar da bizi sevmiyorlar, onaylamıyorlar aksine hor görüyorlar ve bize hizmet ediyorlar. Sonuçta biz aç değil miyiz? Ben sefilim ve zavallıyım enerjisi yayıyoruz ve hepimiz kraliçe olma beklentisi ve arzusundayken köle oluyoruz. Hatırlayın, evrende benzer benzeri çeker.
Sevgili dişil Can Kuşlarım bizler muhteşem varlıklarız hatta ve hatta mucize varlıklarız. Allah bizi böyle yaratmış öyle ise, açlık, sefillik, zavallılık niye? Sadece içinizdeki dişil enerjinin saf sevgisini, kudretini hissedin, fark edin, bilin ve yansıtın. Bizler duygusal açıdan yaratan varlıklarız. Erkeklere kızmayalım, biz değişirsek inanın onların davranışları, duyguları da değişecek.
Zaman değişme ve dişil enerjinin değerini gösterme vakti. Dişil enerjiyi düştüğü yerden kaldırıp, en yüksekteki olması gereken yere çıkartma vakti.
Hücrelerimizde getirdiğimiz bu kod dışında bir de anne baba neslinden, kalıtımsal ve karmalarımızdan getirdiğimiz bu konuyla ilgili kodlarımız, inançlarımız ve yargılarımız var. Hepsini biz aldık doğarken. Neden mi? Çünkü bunlara dayalı olaylar durumlar ve duygular yaşayalım, dönüştürelim diye.
Ben açlığımın, zavallılığımın ve sefilliğimin birazını yaşayarak, birazını fark edip, hizmetimden azat ederek dönüştürdüm. Bundan sonra böyle bir enerji yaymıyorum. Sonuçlarını göreceğim ve size aktaracağım. Lütfen siz de açlığınızı fark edin Can Kuşlarım.
Ben Sevgi Periniz sizi çok ama çok seviyorum, dişil enerjinin eşsizliğini sevdiğim gibi…
      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı