Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

6 Kasım 2011 Pazar

Tanrım Bayram Bizim Neyimize?

Tanrım Bayram Bizim Neyimize?
Sevgili tanrım bayram bizim neyimize. Toplumca ikiyüzlüyüz ki biz. Sevmek, sevilmek bir kenara, birbirimizin gözünü oyacağız, elimizde olsa bir kaşık suda birbirimizi boğazlayacağız. Deprem oldu da insanlığımızı hatırladık. Muhteşemiz değil mi? Evet aslında muhteşemiz. Çünkü biz senin yarattığın ışık varlıklarıyız.
Dünya ve benim ülkem nereye gidiyor Allahım?
Dünyada savaşlar hüküm sürmekte, toprağın üzerini senin yarattığın varlıkların kanları örtmekte.Oysa bu toprakları sevgi enerjisyle büyütülmüş ağaçlar,çiçekler örtmeli. Senin yarattığın varlıkların elleri kanla kirli. Oysa senin yarattığın ellerde sevgi çicekleri olmalı. Özümüz ne kadar da temiz ve saf. Ama şu yalan, ilizyon dünyada çıldırmış, negatifin kölesi olmuş durumdayız. Oysa bunlardan özgürleşecek cesareti, kabiliyeti verdin ki sen bize. Peki, neden bu yetimizi kullanmayı kabul etmiyoruz.
Bugün  bayram. Sözde sevgiyle bayramlaşacağız. Ziyaretlerde bulunacağız. Kutlama yapacağız. İçimiz bu kadar öfke, hırs dolu iken, ruhen mutsuzken, gülmeyi, neşeyi unutmuşken nasıl da coşkuyla sevgi dininin bayramını kutlayacağız?  Biz kendimizi sevmezken, diğer varlıkları sevmezken senin yarattığın dini nasıl sevebiliriz ki?
Bayram namazlarını çok severim. Çocukken babam erkenden namaza gider, o gelinceye kadar biz kalkardık. Anneciğim kahvaltıyı hazırlardı, babamı beklerdik. Ne güzel günlerdi J Ama o zaman çocuktuk işte, saftık, sevgi doluyduk. Sonra büyüdük, acılarla tanıştık, kalbimiz taş kesildi. Çocukken neşeyle yaydığımız yargısız, saf sevgimizi çürüttük, onu karanlık yargılarımızla harmanladık. Büyüdükçe sevgimiz koşullu oldu. Oysa sen bizi koşulsuz seversin Allahım. Ama sana olan sevgimiz bile koşullu oldu. Başımıza gelen her şeyi senden bildik sanki bize akıl, seçme şansı, özgür irade vermemişsin gibi. Sana olan tevekkülümüz bile koşullu.
Ülkemde ekonomik kriz var. Her ne kadar teğet geçtiği söylense de hepimiz sallanıyoruz. Maddeyle kendimizi sınava tabi tutuyoruz. Senin kocaman varlığını, varlık enerjini unutup, yokluk yaratıp, yaşıyoruz ve mutsuzuz Allahım.
Peki, varlık enerjisinden gelen dinimizi ruhumuz, bedenimiz yokluktayken nasıl anlayabilir ve bayramlarını kutlayabiliriz?
Ama yinede iyi ki bayramlarımız var Allahım. Bu kutsal günlerde seni ve insanlığımızı, neşeyi ve heyecanı hatırlıyoruz.
Evet bayram bizim neyimize?  Bayram bizim varlığımıza, unuttuğumuz saf sevgimize, ışık tarafımıza tanrım.
Bayramları toplumca her şeye rağmen çok seviyoruz. Bu topraklarda yaşayan insanların her ne kadar kararsalar da sana bir bağlılıkları var.
Seni Seviyoruz Tanrım. Hepimizin Bayramı Mübarek olsun.  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı