Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

20 Haziran 2012 Çarşamba

Askere Gidiyorum Öyle İse; YOKUM :(

Sevgili Can Kuşlarım;
Ben deniz Sevgi Periniz, çok üzgünüm çok. Olana, olmakta olana kabul vermeyi öğrenmiş insan varlık olarak ellerine silah tutuşturularak hainlerin önüne yem misali atılan ana kuzusu gençlerin ölümüne kabul veremiyorum. İçim inanın kan ağlıyor. İçimde bir taraf isyanda da dışarı vuramıyorum. Neden neden benim ülkemde can, kan, nefes bu kadar ucuz?
Vatan daha değerli değil mi?
Vatan değerli de peki yaşam? Yaşam değersiz mi? Yaşam vatandan ibaret bu ülkede. İyi ki benin oğlum yok. İster bana kızın ister kızmayın ama iyi ki yok. İçimdeki isyankâr tarafım çocuğumu askere göndermeyi ret ediyor.
Allahın bana hediye ve emanet olarak verdiği insan tohumunu canımla kanımla besleyeceğim, filizlendireceğim, o filizi önce çiçek sonra ağaç yapacağım, aldığım her nefesi onun için alacağım ve sonra tam kök salacakken toprağa, ellerimle yok edilmesi için teslim edeceğim. Kök salmasını beklerken, toprağa gömeceğim.
Adalet mi bu Can Kuşlarım? Vatan sağ olsun da peki benim kuzu çocuğum, çocuklarımız?
Bu vatan için dökülen kanlar yetmedi mi artık? İsyan ediyorum katılır mısınız benim isyanıma?
Şimdi soruyorum, bu ülkede ordu yok mu, mesleği askerlik olan insanlar yok mu? Bu insanlara ve orduya para akıtılmıyor mu? Öyle ise mesleği askerlik olup, bununla geçinen varlıklar neden gidip savaşmıyorlar, vatanımızı korumuyorlar? Bu yüzden bu mesleği seçmediler mi? Yoksa askeri lojmanlarda, ordu evlerinde keyif sürmek için mi asker oldular? Ben anlamıyorum zaten kimse de anlatamaz. Yok, böyle bir dünya.
Asker olacağım, her ay para alacağım ama gidip savaşmayacağım. Tabi ne gerek var kimsesiz, küçücük çocuklar var. Onlar kimsesiz ve değersiz.
Kimse kusura bakmasın bu ülkede her şey yanlış. Ana kuzusu çocuklar nasıl savaşabilir, ne anlar silah tutmaktan, insan öldürmekten. İşte anlamadıkları için katlediliyorlar.
Tek suç hainlerin mi?
Sıcacık yataklarında yatan askerlerin suçu yok mu?
Devlet büyüklerimizin suçu yok mu?
Çocuklarını koruyamayan halkın suçu yok mu?
Yok, asker arkadaş, ille vatan sağ olacaksa bir zahmet o sıcacık yatağından kalkacaksın ve gidip dağlarda savaşacaksın ya da istifa edeceksin. Sana para ödeniyor. Bedavaya ekmek mi var bu dünyada?
Bu yazıyı sizlere yazarken gözlerimden yaşlar dökülüyor, ben duygu insanıyım. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyemiyorum. Yaşama hakları ellerinden alınan gencecik askerlerimiz için isyandayım.
Bir varmış bir yokmuş; gencecik annesinin babasının göz bebeği, ümidi çocuklar varmış ve vatan aşkıyla vatani görevini yapmaya gönülden gitmişler. Sonra bir varmışlar, bir yok olmuşlar. Yaşam masallarını tamamlayamamışlar. Masalları yarım kalmış. Masalları yarım kalmış ama vatanları nefes almaya devam etmiş. Masallarındaki sağ olan vatanda, zengin, nüfuslu, makamlı olmayan anneleri, babaları hiç dinmeyecek gözyaşlarıyla kimsesiz kalmışlar. Şehit gençler için verilen bütün emekler çöpe atılmış ama kalplerde hiç geçmeyecek yaralar açılmış. Olsun bu masal onların masalı değil sağ olan vatanınmış. Bu sağ olan masalsı vatanda ne yazık ki ne hak, ne adalet, ne eşitlik, ne de özgürlük varmış. Bu vatan bir karış toprak uğruna yaşam ağaçlarını kuruturmuş. Bu vatan toprakları kıpkırmızı kanlarla ve gözyaşlarıyla örtülüymüş ve hiç kurumazmış. Kuruyup ta tazelenip, yeşeremezmiş.
Masallar böyle olmaz değil mi Can Kuşlarım? Masallar hep mutlu sonla biter ama maalesef bu ülkede masallar bilinmiyor çünkü yaşanamıyor, yaşatılmıyor.
Ben Sevgi Periniz aşkla bağlı olduğum Allah’tan ülkeme hak, adalet, özgürlük, birlik, beraberlik, akıl ve fikir diliyorum.
Hatırlayın, Seviliyorsunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı