Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

28 Ağustos 2011 Pazar

Halit sen bana akıl vereceğine kendine bir baksan diyorum ne dersin acaba?

 Yoldaşlarım geçenlerde kahvemi yudumlarken her şeyin ne kadar da yolunda olduğunu düşündüm ve mutlu oldum, içimde rengârenk balonlar havaya uçtu sanki. Sonra bunu face book ta paylaştım. Telefonunu sildiğim ve hayatımdan çıkarttığım Halit Efendi benim mutlu olmama çok sevinmiş bir de üstüne üstlük bana akıl veriyor hep mutlu ol emi diyerek. Bak Bak! Halit sen bana en son akıl verecek kişisin. Uyanık; ben mutlu olacağım, senin bana yaşattığın acıları unutacağım sen de vicdanen rahatlayacaksın. Senin kulaklarını kapattığın, duymaya bile dayanamadığın bana yaşattığın acılarımı unutursam, üstünden bir yük kalkacak değil mi?
Yok, öyle yağma. Unutmam ki unutamam. Ama artık umursamıyorum, geçti ve gitti. Zaman her şeyin ilacı. Hayatıma devam ediyorum. Sen benim yarattığım ilizyonumdun. Seni hayatıma çektim, görev verdim ve bana acı çektirdin. Güya bu acıdan tekâmül edecektim. Baya güzel oynadın rolünü tebrik ederim. Ama artık böyle oyunlar oynamama gerek kalmadı. Artık aşkın acı çekmek olmadığını biliyorum. Sen benim ilizyon aşkımdın. Olmasan bana acı çektirmezdin. Oyun sona erdi. Erdi de senin vicdanına ne yapmalı onu bilemiyorum. Pek de bir şey yapmaya niyetim yok çünkü hala acı bedensin ve farkında değilsin. Hayır, sen mutluluğun anlamını bilmezken, karşındaki aynayla yani içindeki gerçek senle yüzleşemezken kalkıp bana akıl vermen akıl almaz bir durum. Halit’ciğim önce sen kendine bir baksan! Mutlu musun? Ben sana söyleyeyim. Hayır değilsin. Üstüne üstlük mutluluğu huzuru arama yolunda başkalarını da mutsuz ve huzursuz ediyorsun. Zaten aksini yapamazsın. Neysen onu yansıtıyorsun karşındakine de. Belki bunları sana söylediğim için bana kızıyorsun içten. Ne yapalım doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Ben de zamanında çok kovdum, iyi bilirim. Ama bana değil de kendine kızsan. Ne demişler iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batıracaksın. Hey gidi hey. Sen hiç iğneyi batırdın mı kendine Halit? Sanmıyorum batırsan bu durumda olmazdın ve ben de sana bu yazıyı yazıyor olmazdım değil mi?
Yoldaşlarım, hepimiz kendi yarattığımız aşk oyunlarını yaşıyoruz. Yazıyoruz, roller biçiyoruz ve oynuyoruz. Ama eğer mutlu değilseniz benim gibi acı çekerek oyundan çıkmanıza gerek yok. Ben biraz geç aydım ama olsun aydım. Şimdi yapacağınız şey eğer mutsuzsanız, acı çekiyorsanız bilin ki yanlış oyundasınız. Hemen o oyunu bozma ve yenisini yaratma yetisine sahipsiniz. Hem de en iyisini. Çıkalım ilizyon aşk oyunlarımızdan. Gerçek aşkta acı yoktur.
Sizi seviyorum ilizyon aşk oyunlarımdan çıkışlarımı ve gerçek aşkı sevdiğim gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı