Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

5 Ağustos 2011 Cuma

Vallahi Billahi Acımayacak...

Yoldaşlarım, terk edildiniz mi? Ya da üzere misiniz? Sakın korkmayın, panik yapmayın, sakin olun, acımayacak. Vallah J  Uf olmayacak sadece siz öyle sanacaksınız. Sandığınız şeye inanırsanız, üzüleceksiniz, ağlayacaksınız, yemeden içmeden kesileceksiniz, içten ya da dıştan hırs dolu küfürler savuracaksınız ve neden ben, neden ben diye feryat edeceksiniz. Ne kadar tanıdık geldi değil mi? Eminim daha önce bunu yaşadınız ya da yaşayanları gördünüz. Elinize ya da ellerine ne geçti? Koca bir sizi sarıp sarmalayan negatif duygular yumağının esiri oldunuz değil mi? Şimdi bu sefer başka bir yol izleyelim. Hazır mısınız? Benimle geliyor musunuz? Diyelim ki terk edildik şimdi yapacak bir şey yok. Olan olmuş değil mi? Olanla ölene çare yok bu hayatta. Yani ölünün arkasından ağlanmaz yoldaşlarım. Biz de elimizden oyuncağı alınmış çocuk gibi mızmızlanmıyoruz. Ne de olsa birer yetişkiniz değil mi? Giden gitmiş, enerji bitmiş ki gitmiş. Gidenin arkasından su koymuyoruz ve dökmüyoruz, keyfin bilir diyoruz ve hiç ama hiç keyfimizi bozmuyoruz. Yoksa atalarımız şu sözü söyler mi hiç? ‘ Her şerden bir hayır çıkar ‘ Ne güzel söylemişler ama biz bu durumumuza şer gözüyle bakmıyoruz, yani bardağı dolu dolu hatta ve hatta bal gibi yeni heyecan ve aşkla taşmış olarak görüyoruz. Bakın havada nasıl aşk kokusunu duyacağız. İşte o zaman etrafımıza yeni aşka hazırım enerjisi yayacağız ve bütün yakışıklıları veya güzelleri çekeceğiz mıknatıs gibi. Bir nevi aşk mıknatısı olacağız. Bakın bakalım terk edilme acısı yaşıyor musunuz? Zaten hangimiz ilgi görmekten, beğenilmekten hoşlanmayız. Hiçbirimiz aksini iddia edemeyiz. O zaman bizi arkasında bırakan bize göre enerjisi tükenmiş ex sevgilimizi aramayacağız, hatta ve hatta rahmetliye teşekkür bile edeceğiz. Benim ettiğim çok olmuştur.  Aslında acı çekmeye kodlu değiliz. Bizim kodumuz neşe ve aşk kodu.  O yüzden gerçek kodumuza ihanet etmiyoruz. Biz gidenin ardında kalmıyoruz aslında, tam tersine kapattığımız aşk kapılarımızı açıyoruz sonuna kadar. Eğer bu kapıyı neşeyle ve isteyerek açarsak neşeli, mutlu bir aşk yaşarız. Bu da acı olmayacak demektir.
Nasıl beğendiniz mi bu yolu? Bence bir de bu yolu deneyelim ne dersiniz?
Gelelim terk edilmek üzereysek ve bunu fark ediyorsak ne yapalım? Siz ne dersiniz? Biraz düşünün çünkü bunu bir sonraki yazımda anlatacağım.
Şimdi hangi yolu seçiyorsunuz?
Acıyı da, neşeyi de seçseniz, ölünün arkasından ağlasanız da ya da neşeyle gittiği yola uğurlasanız da sizi seviyorum kendi çocuk gibi su koyuşlarımı ya da su döküşlerimi sevdiğim gibi.
Hatırlayın siz mutluluğu hak ediyorsunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı