Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

20 Mayıs 2012 Pazar

3+3 iyi değil Bekir Ağabey :(

3+3 iyi değil Bekir Ağabey. Abisin sen evet çünkü sevgi dolusun. Vatanını seversin, ülkenin insanlarını seversin, hayvanları seversin, seversin işte.
Ben 657 ye bağlı devlet memuru İngilizce öğretmeni olarak diyebilirim ki 3+3 iyi değil. Her ay aldığım maaş tam tamına 1700 TL. İyi mi? Bu paranın 800 lirası kiraya, 300 lirası evin masraflarına gidiyor. Geriye ne kaldı? 600 lira. İyi mi? Sonra kalan paramı nereye harcasam diye düşünmeye başlıyorum. Mutfak masrafına mı, çocuğumun ihtiyaçlarına mı? Harcamak nasıl bir şey? Ben gerçekten unuttum. Çünkü ben harcamıyorum. Harcamak için insanın parası olması gerekir değil mi? Benim param var da alamıyorum Devletten :)
Ama hemen şu denilebilir; canım sen de 800 liralık evde oturma. Haklılar tabi, benim bu maaşla en fazla 400 liralık evde oturmam lazım. Peki, İstanbul’da nerede var 400 liralık ev?
400 liralık gece kondu misali bir evde oturacağım, saatlerimi yolda geçireceğim, doğalgazı kullanmayacağım, makarna, patates yiyeceğim ve sonra mutlu, mesut ders anlatacağım. Ben buna gülerim sadece. Ülkemde önce can sonra canan anlayışı varken bana deniyor ki; önce canan sonra senin canın. Böyle bir dünya yok.
Öğretmenler insan gibi yaşayamıyor bu memlekette. İnsan olmak demek var olmak demektir. Var olamıyoruz ki yeni nesiller var edelim. Bize deniliyor ki; bütün sorunlarınızı derse girerken dışarıda bırakacaksınız. Nasıl olacak acaba? Ben çocuğumun ihtiyaçlarını karşılayamazken, faturalarımı ödeyemezken, buzdolabım boşken nasıl herşey yolundaymış gibi davranabilirim? Ben Pollyanna değilim. O dağda yaşar ben ise dünyanın en pahalı şehirlerinden birinde yaşıyorum.
Ben öğretmenim. Kendimi geliştirmem, okumam lazım. Nasıl yapacağım bunları? Bir kitap en az 10 lira. Çok okuyan biri olarak kitap alırken içim cız ediyor. Bu adalet mi? Sözüm ona her sene başı Eğitim Ödeneği veriyorlar. Hiçbir öğretmen onu kendi için harcayamıyor. Ya dolabını dolduruyor ya da borçlarını kapamaya çalışıyor.
Bize nesiller emanet ediliyor. Ülke için parlak, mutlu, kendine güvenen çocuklar yetiştirmemiz bekleniyor. Öğretmenler matken, mutsuzken, hayatta güvensizken nasıl böyle çocuklar yetiştirebilir acaba?
Öğretmenler geçinebilmek için ek iş yapıyor. Bu reva mı? Öğretmen ek iş yapar mı? Ek iş yapan öğretmenin kendi işine yoğunlaşması ne derece mümkün? Bunun hesabını sormaya hakları var mı?
Beğenmiyorsan, çek git deniliyor. Ne münasebet! Neden ben gidiyorum da mevcut maaşlara düzenlemeler gelmiyor?
Hz Ali bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum demiş değil mi? Oysa öğretmenler ülkemde çoktan geçim derdinin kulu, kölesi olmuş durumda.
İnsan Melek Atam öğretmenler yeni nesil sizin eserinizdir demiş. Ah Canım Atam öğretmenler yaşam mücadelesi veriyor bu ülkede artık, nasıl eser tadında nesiller yetiştirsin?
Bu mesleği seçtiğim için defalarca pişman oldum. Ne acı değil mi?
Kimse kusura bakmasın, bu memlekette kimse kimseyi düşünmüyor. Hep bana hep bana.
Sakın bana senden daha az maaşla geçinen insanlar var denmesin. Denmesin çünkü ben bu meslek için sayısını bilmediğim kitap devirdim, sınavlardan geçtim ve bilgi aktarıyorum. Bilgi en değerli şeydir. Dinimizin ilk emri bile OKU dur. Maalesef benim ülkemde bilgi en değersiz şey.
Öyle öğretmenlerimiz değerlidir gibi can canlı laflar da beni etkilemiyor. Ben yaşadığımı bilirim.
Şimdi sevgili devlet büyüklerime 1700 lirayı vereyim de ayı geçirsinler. Uzaktan saz çalmak ne güzeldir. Bir de içine girsinler, çalabiliyorlar mı hep beraber bakalım. Sence çalabilirler mi?
Sevgili Bekir Ağabey, senin o yazın beni çok etkiledi. Devlet bize emanet değil mi? Ben üzerime düşeni yapıyorum inan. Ama değerini bilmeyen, özgürlüğü özde anlamayan, dayanışma yerine vuruşmayı seçen çalışanlar olduğu sürece biz daha çok eziliriz bu memlekette.
İnsan gibi yaşamak istiyorum. Biliyorum ki; ne kadar değersizleştirseler de ben çok değerliyim. Geçim sıkıntısı çektiğimi de söylemekten utanmıyorum. Utanacak kişi ben değilim!
Neticede 3+3 iyi değil. Seni sevgiyle selamlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı