Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Ağlayarak Ölme Ne Olur...

Otuzlu yaşlarımın ilk yılında, bir yerlerde yanlışlık olduğunu fark ettiğim sırada Robin Sharma ile tanıştım tesadüfen. Kitabının ismi beni çok etkiledi. SEN ÖLÜNCE KİM AĞLAR? Başlığı okuyunca gülümseyerek içimden; yaşarken ağlıyorum ölünce kim ağlarsa ağlasın demiştim J Hemen satın aldım. Bir solukta okudum. Benim bir süre başucu kitabım oldu. Nasıl kitap okursunuz? Ben altını çizerek okurum. Sonra tekrar döner, çizdiğim satırlara göz atarım, bana iyi gelir.
Eminim hepiniz ölümün kokusunu, acısını yaşamışsınızdır. Ben ölümle babamın kanser olduğunu öğrendiğimiz gün tanıştım. Dedi ki; geliyorum. Altı ay onun kokusunu, korkusunu yaşadım. Sonra bir gün geldi, ama yalnız gitmedi. Babamı alarak gitti. Babamı bizden alan ölüm ilk uyanışıma sebep oldu. Babam bir vardı, bir yok oldu. Çok üzüldüm onun için, keşke yaşasaydı, daha kim bilir tadacak ne mutlulukları ve hüzünleri olurdu ama son geldi mi, keşkeler etkisiz.
Çok ağladım, çok üzüldüm çok erkendi, henüz ona onu çok sevdiğimi bile söyleyememiştim. Adaletsizdi dünya, peki ya ben? Ben adaletli miydim? Neden anda söylememiştim babacığıma onu çok sevdiğimi?
Yaşamın anlık olduğunu, bir var bir yok olduğumuzu ocağımıza gelip geçen ölüm öğretmişti.
Her şey anda yaşanmalıydı.
İşte o andaki bana baktığımda ne kadar mutsuz olduğumu bilmiştim. Mutsuzdum, huzursuzdum, yapmak isteyip yapmadığım çok şey vardı ve yarın ölmüş olabilirdim. Dehşete düştüm, korktum ama ölmekten değil, ölürken pişman olmaktan. Otuz yaşındaydım ve kitleye uymuş, sürükleniyordum. Bir sürü korku, öfke biriktirmiştim. İçimde bir sıkımlık cesaret kalmıştı, onu kullanacak mecalim bile yoktu. Aslında çoktan yaşayan bir ölüydüm. Sürüklenirken bir hayat kurmuştum. Bu hayatta benden başka oyuncular vardı. Benimle birlikte oyun arkadaşlarımın  mutsuzlukları arttı. Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktı, oyunuma ve oyunculara bulaşmıştı.
Herşeye rağmen bir çıkış yolu olduğunu bildim.
Bir cesaret en bunalım halimde ayağa kalktım ve seçim yaptım. Önce kendimi sonra hayatımı değiştirecektim. Yaptım da.
Kolay olmadı. Zorlukları yaşarken, canlı ceset olan ben yeşerdim, canlandım.
Önce kendimi değiştirmeye başladım. Gerçekte kim olduğumla yüzleştim, ne olmak istediğime karar verdim. Bu süreçte mutsuz olduğum evliliğimi bitirdim. Oysa ne çok korkuyordum boşanmaktan ve sonuçlarından. Ama şimdi bakıyorum yaşadığım her zorluğa rağmen ölmedim, yaşıyorum. Her şeyi de yoluna koymuşum. Nefes aldığımız sürece çözüm her zaman vardır Can Kuşlarım. Nefesimiz bizim varlığımızın kanıtıdır. Biz varsak istediğimiz her şey  vardır.
Yaklaşık iki ay sonra otuz altı yaşıma gireceğim. Altı yılda bu olgunluğa geldim. Olgunluk yaşla değil yaşanılanlardan çıkartılan derslerle oluşuyor. Eğer ben eski bende kalsaydım, şu an mutsuz, korkak, öfkeli, kıskanç, yaşayan bir ölü olurdum. Şu an yaşayan bir canlıysam bunu cesaretime, tutkuma ve Allah’a olan aşkıma borçluyum.
Görünürde öyle güçlü, kuvvetli bir yapım yoktur. Çabuk düşerim. Düşüşlerimi sevmeyi öğrendim. Her düşüşümde daha güçlü ve cesaretli ayağa kalktım.
Ölmek ölmektir işte. Şu yaşadığımız yalan dünyadan göç etmek demektir. Beden yok olur ama ruh asla. Altı yıl önce dünyasal beni doyurmaya çıktığımı sanıyordum, oysa ruhumu doyurmaya çıkmışım, bugün bunu çok iyi biliyorum.
Dünyasal olarak birçok şey yapmış olabilirsiniz, peki ya ruhunuz? Onun için ne yaptınız? Onu ne kadar dinlediniz? Hatırlayın, şu andaki siz geçici, oysa içinizdeki ruh ebedi.
Ölümden korkmayın. Ölmek bitiş değil, başlangıçtır. Ama bitiş çizgisini gülümseyerek göğüslemektir bütün mesele. İşte o zaman arkada bıraktığınız siz ağlamaz. İnsanlar zaten çoğunlukta kendileri için ağlar ölenin arkasından. Sonra da hayatına devam eder. Yalan dünya burası.
Şu dünyada cesaretli olan insan ölüme de cesaretle gider. Ölmek güzel şey arkadaş. Dünyaya kazık mı çakacağız?
Ama ölmeden önce yaşanacak çok şeyimiz var. Yaşayalım dibine kadar. Kendimize yenilmeyelim. Bizi bizden başkası engelleyemez. Hayatınızdaki olumsuz şeyleri görmezden gelmeyin, örtülemeyin. Üzerine gidin, yüzleşin. Korkmayın, sadece bir adım sonrası çorap söküğü misali kolay inanın. Seçimlerimiz bizi biz yapıyor. Yaptığınız seçimlere göz atın, aklınıza ve kalbinize yatmıyorsa değiştirin gitsin. Siz gideceğinize onlar gitsin.
Yaşayın şu yalan hayatı dibine kadar. İşte o zaman ölürken ağlamaz, kahkaha atarsınız. İki şekli var yuvaya dönüşün. Birincisi; alın beni buradan, yapamadım, yoruldum feryadı ve pişmanlıkları ile, ikincisi alın beni yaşanacaklar bitti, yeni macera vakti kahkahaları ile. Siz hangisini tercih edersiniz? Seçim sizin. Hatırlayın, neyi seçerseniz ona göre yaşarsınız. Her iki durumda yalnız değilsiniz. Allah yanımızda her zaman ve daima. Öyle ise cesaret isteyelim Allahtan.
Ben Sevgi Periniz size akıllı cesaret dolu farkında bir yaşam diliyorum. Hatırlayın, seviliyorsunuz.

http://fizy.com/#s/127wr4

http://fizy.com/#s/1be1ds             Hepsini yeni sekmede açın lütfen :)

http://fizy.com/#s/127rr6

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı