Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

14 Aralık 2011 Çarşamba

Nutella ve Fıstık Ezmesi


Bugünkü mutluluğumun sırrı bu iki bol kalorili ve muhteşem lezzetli şeyler. Evet, yami yami . Tatlı yemeği sever misiniz Can Kuşlarım? Ben pek sevmem aslında. Ne o öyle yapış, yapış bol şekerli ve güzel vücudumun düşmanı şeyleri. Ama mesele nutella ve fıstık ezmesi olunca bakış açım değişir. Anlayacağınız gibi döneğim ben. Ne yapayım, alamıyorum kendimi. Periyodik olarak bunlar hayatımın merkezine yerleşiyorlar ve bende mutluluk tavan ama tabi yemeği bitirene kadar. Neden mi? Çünkü yeme eylemimin bitişi ve pişmanlık duygumun beni sarması arasında sadece ve sadece beş dakika vardır. Offff bu mereti yemesi beş dakika, ceremesi günlerce. Kilo aldığın yetmezmiş gibi birde o sivilceler yok mu, depresyona sokabilir beni dermişim ama o eskidendi. Gerçekten de eskiden direk depresyon. O zaman da yedikçe yerdim. Kilo mu? Yok ya bakmayın öyle dediğime ben öyle kilo almaya çok müsait değilim. Ama son zamanlarda aldım birkaç kilo, iyi de oldu ne yalan söyleyeyim. Çok zayıftım Can Kuşlarım. Bugün de yedim ama pişmanlık yok, yedim ve bitti. Enerjiye ihtiyacım vardı demek ki. Dikkatinizi çekerim bakış açıma. Enerji eksikliğimi tamamladım sadece. Uykulu olan ben birden kendime geldim, bütün evi temizledim valla. Sizce bana yediğim bu lezizler kilo olarak dönerler mi? Sanmam çünkü ben onları harcayalı saatler oldu. Bu durumda kilo da yok, enerji de yok. Denge yani.
Bakış açımız çok önemli Can Kuşlarım. Ben eskiden yemeyen, içmeyen sadece ve sadece kahve ve peynirle yaşayan adeta bir ev faresiydim. Demiştim ya yemeği sevmem pek. Ama buna rağmen en büyük takıntım kilolarımdı. Aynaya bakınca kendimi istediğim gibi görmezsem Allah Allah savaş başlardı kendimle. Ta ki o görüntüye kavuşuncaya kadar. Ama aslında ne kadar da zayıf olduğumun farkında değildim. Şimdi arada yiyorum ve yediklerimden zevk alıyorum ama alışkanlık haline getirmiyorum. Yiyorsam vardır bir sebebi. Kilo alacağım korkumdan arınmam çok vaktimi aldı. Ne olmuş birkaç kilo alsam. Yemem ve veririm. Önemli olan ruhumuzu şişirmemek. İşte onu şişirsek maazallah indiremeyiz de kalırız obez. Ona göre…
Yeme eylemiyle ilgili bir sürü kitlesel inanışlar var üzerimizde. Bir de kendimizin özel tecrübeleri katlanınca kilo almamız kaçınılmaz. Ama bu da istediğiniz kadar yiyin demek değil. Doyacağınız kadar Can Kuşlarım. İnanın geri kalanı israf ve bedenimize zarar ve saygısızlık. Bedenine saygısı olmayanın kendine de saygısı yoktur. Kıtlıkta değiliz ki neden kıtlıktan çıkmışız gibi yiyelim. Biz her zaman varlıktayız. Öyleyse az ve öz yiyelim. Korkmayın acıkınca tekrar yemek var. Bu mantığı benimsersek valla hiç birimiz ne çok yeriz ne de kilo alırız. Zaten çok yemenin ya da hiç yememenin altında duygusal bir sebep vardır, hatırlayın. Eyleme değil kök nedene inmek lazım . Eyleme dikkat kesilirseniz bütünden uzaklaşır ve sınıfta kalırsınız. Eğer çok yiyorsanız bilin ki duygusal açlıktasın hatta ve hatta kıtlıktasınız. Eğer hiç yemiyorsanız, siz bir cezalandırıcısınız. Hissetliğiniz duyguların acısını bedeninizden, midenizden çıkartıyorsunuz ve iyi ve güzele kapalısınız. O yüzden çok yiyen insanlara; yeme artık diyenlere ve hiç yemeyen insanlara; ye biraz denmesine gülüyorum. Keşke aç kalmak ya da tıklım tıkış yemek çözüm olsa. Çözülse, yemeyen benim sorunları yedikçe çözülürdü. Nerede bu membanın suyu, o kadar kolay mı Can Kuşlarım? Cık değil.
Lütfen eylemlerinizin farkına varın ve sebebine dikkat kesilin ve kendinizi dinleyin, o size yalan söylemez. Biliyorum, ben sizin içsesinizim ve doğruları söylüyorum.

Ben Sevgi Periniz sizi çok ama çok seviyorum, nutella ve fıstık ezmesini sevdiğim gibi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı