Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

23 Aralık 2011 Cuma

San ve Zan Dünyasına Doğdunuz :)

Sevgili Can kuşlarım sizi çok ama çok seviyorum ama sanmıyorum ya da zannetmiyorum gerçekten ama gerçekten sizi sevdiğime eminim. Çünkü ben Hakka aşığım sizleri nasıl olur da sevmem.
Ama üzgünüm yaşadığımız dünya sanma ve zannetme eyleminin işgali altında. Hiçbir şeyden emin olamıyoruz ya da hiç bir şeyi gerçekten bilemiyoruz, emin değiliz ya da son kararda değiliz. Biz sanmakta ve zannetmekteyiz. Bir düşünsenize ne kadar da zihnimize ve söylemlerimize yerleşmiş durumdalar. Kemikleşmiş durumdalar hatta ve hatta. Ama bu çok doğal. İlizyon  ilizyon dediğim işte tam da budur. Biz gerçeklikte yaşamıyoruz Can Kuşlarım. Hep sanıyoruz, zannediyoruz, mış, muş gibi. Sevgilimizin bizi sevdiğini, çok iyi ya da kötü insan olduğumuzu, başarılı ya da başarısız, güzel ya da çirkin, zengin ya da fakir, sıradan ya da çok özel, farklı, çok sevdiğimizi ya da hiç sevilmediğimizi ya da yalnız olduğumuzu, fedakâr ya da umursamaz, cömert ya da cimri, bencil ya da paylaşımcı olduğumuzu sanıyoruz Can Kuşlarım. Sanıyoruz sonra bir de bunlara inanıyoruz, gerçekte belki de sadece zannettiğimiz şeyleri elbise gibi üzerimize giyiyoruz, zihnimize kazıyoruz sonra duygumuz haline getiriyoruz ve hissediyoruz. Hissettiğimiz duyguyu benimsiyoruz ve gerektirdiği eylemleri gerçekleştiriyoruz. Bu bir ilizyon, yanılsama. Halit’e dediğim gibi sandığımız, zannettiğimiz duygularımız, düşüncelerimiz ve eylemlerimizle birer hayal dünyası yaratıyoruz ve bir güzel orada oyunlar oynuyoruz. Oyun işte, tiyatro sahnesi gibi, bir filmin karesi gibi. Maskelerimiz ve kostümlerimizle rol yapıyoruz mışız gibi. Adalet mi bu Can Kuşlarım? Neden kendimize, özümüze ihanet ediyoruz. Ne çok maskelerimiz var bir bilebilseniz benim gibi günlerce süren sarsıntılar geçirirdiniz. Gerçeklik başka bir boyuttur. Bu boyutta maskelere ve kostümlere gerek yoktur. Bütün çıplaklığınızla sadece ve sadece siz varsınızdır. Gerçek duygularınız, düşünceleriniz, davranışlarınız vardır. Bilmek çok farklı bir duygudur. Hani sınavda bazı soruları yaparsınız ve eminsinizdir doğruluğuna çünkü bilirsiniz ve güvendesinizdir. Onun gibi J
Ben zaten oradayım demeyin, demeyin Can Kuşlarım çünkü değilsiniz. Gerçekliğe gelen kişi hiç sanmaz ve hiç zannetmez. Sadece bilir ve emindir. Bu kişi bütün maskelerini, elbiselerini çoktan bırakabilmiş kişidir. Bu bir mertebedir. Tamamen gerçeklikte olamayız belki ama en azından bizi hayatta zorlayan, canımızı sıkan, mutsuz eden alanlarda kendimizle yüzleşip, değişip, dönüşüp maskelerimizi ve elbiselerimizi çıkartabiliriz. Böylece hayatımız biraz kolaylaşır.
Önce Hakkın kulları olduğumuz sanımızı bırakmalıyız. Kulluk bizi dibe çekmekte. Bizler Hakkın yarattığı varlıklarız. Allah aşkına çocuklarımız bizim kullarımız mı ya da biz anne ve babalarımızın kulları mıyız? Bu zannettiğimiz, bize dayatılan inancı bırakmalıyız. Hak bizim içimiz de. Kul olarak içinizdeki Hakkı hissedemezsiniz ve sevinç gözyaşları dökemezsiniz. Sizler kul olsanız nasıl kendi kurduğunuz hayal dünyasında istediğiniz gibi at koşturabilirsiniz? Hangi kulun özgür iradesi olmuş acaba? Kulluk karanlık tarafın dayatması. Işıkta dayatma yok. Neysen osun. Karanlığınızı bırakmazsanız kulluğa devam edeceksiniz ya da öyle olduğunuzu sanacak ve özünüze ihanet edeceksiniz. Hak size özgür irade vermiş ve OKU emri vermiş. Neden? Kul olsanız okumanız için sizi teşvik eder miydi hiç ya da akıl, mantık verir miydi? Gelişin ister miydi? Ah ah, Allah’ımız o kadar büyük, yüce ve ulu ki bizi sadece ve sadece sever. Bizleri cezalandıracağını sanmayın sakın. Yanlışa düşersiniz. Cezalandırıcılar biziz. Hatırlayın neyi hakettiğinizi sanıyorsanız onu yaşarsınız.
Sonra kendi gerçekliğinizle yüzleşin lütfen yavaş yavaş. Ama bu sizin yolunuz hızlı ya da yavaş, hep ya da hiç tamamen sizin özgür iradenize kalmış Canlarım.
Can Kuşlarım sizi sanıların ve zanların dünyasından gerçekler dünyasına davet ediyorum. Gelir misin? Korkmayın gerçeklikte yaşayan ışık ailesi sizi karşılayacak ve elinizi tutacak.
Maske ve kostümlerinizle tiyatro sahnesinde oyun oynamayı da seçseniz bütün çıplaklığınızla gerçekliğe gelmeyi de seçseniz sizi çok ama seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı