Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

26 Mayıs 2011 Perşembe

Arsız, Ucuzcu ama Mutlu

Ya biz kadınlar ne arsız varlıklarız. Dolabımı düzeltmeye kalkışınca bir kez daha yüzleştim bu trajik gerçekle. Evet, ben ne kadar arsızım. Daha neyim var, neyim yok bilmiyorum. Mesela kaç elbisem, pantolonum, bluzum var? Kıyafetlerimi tek tek ayırdım. Aman tanrım ne çok elbisem vardı benim oysa daha dün yeni bir tane satın alan ben değil miydim?
Ama hangisini kaç kere giymiştim? Çok azını. Zaten haberim mi vardı ki onlardan; giyineyim. Haksızlık yapmayayım değil mi kendime şimdi ama, bilsem giymez miyim. Yalan! Tabi ki yalan. Biz kadınlar bir satın almaktan bir de vermekten zevk alırız. Aralar sadece teferruattır. En azından benim için öyle. Hatta eski eşim alıp atma alışkanlığımdan şikâyet edip dururdu. Bense ona; iyi ya işte bak, dua et seni atmıyorum derdim. Gerçi onu da attım.
Arsızım ben arsızdım ölmeden önce. Benim aslında bir tarzım vardır. Spor giyinirim. Bir kot, t- shirt. Sanki tarzıma zevkime meydan okurcasına aldım o elbiseleri. Ay gelmeyin üstüme aldım işte! Fakat dün aldığım elbise çok yakıştı laf aramızda. Hem de sadece ve sadece yirmi TL. Ucuzcuyum ben ucuzcu. Ucuz şeyler almaya bayılırım. Pahalı çok şey satın almam. Ne de olsa, ne giysem yakışır ya. Yakışırda. Öyle şıkıdım olamam ben. Olmadım hiç. Neysem oyum aslında. Doğal güzel. İyide neden bu kadar alış ve veriş. Sorguluyorum işte sizinle birlikte.
Sizce neden? Yoksa siz de benim gibi misiniz? Öyle iseniz bilirsiniz nedenini. Bir erkek arkadaşım bana neden hep pantolonla kardeş olduğumu sormuştu ve biraz kadın gibi olmamı istemişti. Car car kavga emiştim onunla, ama içimden de acaba mı olmuştum, ne yalan söyleyeyim. Sanırım ben bu elbise satın alma çılgınlığıma o geceden sonra kapıldım. Aldım aldım da aldım.
Bazen giyiyorum da ama çok az. Zaten bu erkekler bizi neden olduğumuz gibi kabul etmezler de hep bir şekle; yani kendi istedikleri şekle sokmak isterler. Hayır, benim şeklimden, şemailimden ya da giyim tarzımdan hoşlanmıyorsun neden benimlesin ki? Dışarıda kokoş, fabrikasyon gibi bir örnek giyinen, süslenen püslenen, takıp takıştıran, çantasını kolunda taşıyan ( bazen bende kendimi o durumda yakalıyorum ) kadın çok. Yok, olmaz; ille de bizi değiştirecekler.
İşte bakın. Egoya gel egoya. Kadınları yani bizi değiştirmiş olacaklar. Vay abiler saygılar. Yok ya! Biz o kadar da kişiliksiz miyiz?
İşte sadece aldırırsınız ama değiştiremezsiniz. Bir de ayakkabı olayım var benim; eminim sizin de vardır. Ayakkabı çok severim. Kaç çift ayakkabım var bilemiyorum. Ama sorun sadece sayısında ya da ödediğim paralarda değil. Sorun hepsinin aynı tarzda olması. İyi ya tarzım belli değil mi? Ben hep babet giyerim. Yok yanlış anlamayın öyle sülün değilim, ufak tefeğim. Ama buna rağmen hep babet de babet. Ya ben o topuk olayını anlayamadım. Kardeşim benim boyum belli; onu giysem de giymesem de. Hayır, beş santim uzun olacağım diye bedenime zarar mı vereceğim! Oram buram ağrıyacak, kopacak . Neyin uğruna? Sadece o beş santimetre için mi? Pigmeyim işte. Topuklu da topuksuz da. Bir arkadaşım bana hobit derdi. Evet hobitim ama güzelim, inceciğim ve seksiyim. Seksilik dedim de; işte topuklar orada devreye giriyor. Şimdi bizim bu abiler pek bir seksi buluyorlar topuklu ayakkabıları. Seksi onunla yapıyorlar ya ondan... Benim de var topuklu ayakkabılarım tabi . Gerektiğinde giyilmek üzere; rafta biblo edasıyla bekliyorlar.
Ayakkabı önemli çok önemli. Alalım, paraya bakmayalım. Sefamız olsun. Aslında son zamanlarda alış ve verişle arama bir soğukluk girdi. Gidip denediğim ve bol gelen pantolonlar, bluzlar kandırdı beni.
Evet Hâkim Bey; şikayetçiyim. Ben bu vicdansızların yüzünden kilo aldığımı fark edemedim bile. Sonra bu acı gerçekle bir gece dışarı çıkmak için giyinirken yüzleştim. Üstüne kankam da kalçaların genişlemiş, kilo almışsın, yeni pantolon almalısın deyip, yangına körükle gidince çıldırdım ben. Nasıl olurdu Hakim Bey? Oysa ben sadece bir kaç kavanoz nutella bitirmiştim. Reva mıydı bu bana? Ben hayattan koptum o an. Zayıf olmaktan hep mutlu oldum; hatta üzerime kıyafetler uymasa da ya da çocuk reyonuna kaysam da. Benim için fiziksel güzellikte ilk şart zayıf olmaktır. Ne yapıyım ama öyle. Sonra toparlandım ama yaşadığım kısa kaos zaten bana aldığım kiloları verdirdi. Düşünsenize koca dolap kıyafetlere ne olacak ben kilo alırsam? Ucuzcu da olsam, orada bir servet yatmakta. Hepsini giyeceğim. Söz veriyorum size zayıflığım üzerine. Ama verileceklerden kurtulduktan sonra, yaz geldi dolapta yer açmak gerekli.
Ama siz benim gibi yapmayın. Tasarruflu olun valla diyeceğim ama ben sizim sizde bensiniz. Biz kadınız ve kendimizi olduğumuz gibi kabul edip seviyoruz.
Sizi seviyorum kıyafetlerimi, babetlerimi ve zayıflığımı sevdiğim gibi.

2 yorum:

  1. Kadın böyledir.... Severiz kendimizi ve bunu da giyimle, ayakkabı ile, ki ben yüksek topuktan yanayım, süsleriz.....:)))

    YanıtlaSil
  2. ay cok eglendimmmm....bende söz veriyorum dolabimdaki tüm kiyafetleri giyecegim bu sene...hazir yaz geliyorkende giymeden tekrar kaldirdigim tüm yazlik kiyafetlerime meydan okuyorum:-)))

    YanıtlaSil

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı