Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Defans mı Hücum mu ?

Bugün pazar. Hava buğulu ve serin. Sanırım bu sene yaz baya naz yapacak bize; zira yeni gelin gibi kırıtmakta. Gerçi bu sözü de anlamam ben hiç. Yeni gelin neden ya da nasıl kırıtır ki. Ben gelin oldum ama olmasamıydım acaba diye hep düşünmüşümdür. Hiç kırıtmadım ya da kırıtamadım. Bilmem ki kırıtmayı, bilsem var ya erkeklerin hepsi peşimden koşmaz, önümde eğilirlerdi maazallah. Ay Allah korumuş! Düşünsenize erkekleri o şekilde. Çok itici. Valla öyle, en azından benim için. Ne yapayım öyle erkeği değil mi ama? Erkek dediğin ağır olur. Öyle senin kölen olmamalı, aptal aşık olmamalı. Ben var ya öylesini kapının önüne koyarım ya da zaten kapıdan içeri almam, direk kırmızı kart. Zaten aslında kadın erkek ilişkileri de futbol maçı gibi değil mi bazen? Kadınla erkeği düşünün, ikisi de rakip takım misali taktik savaşı içerisindedir daima. Hedef belli, gol atmak, maç başlar, yalnız futbol maçı doksan dakika sürer, bizim maç golü bulana kadar. Futbol maçında hakem vardır, en fazla maçtan atar, diğerinde hakem yoktur, faul serbesttir. Şimdi dedim ya taktik savaşı diye, aynen öyle. Futbolcular korkak tavuk gibi kaleyi asker gibi koruyup, kollarlar maazallah ya gol yerlerse düşüncesiyle. Yaşamda, önce kadın ilk başlarda defansta kalır. Futbolda olduğu gibi bazen korktuğu için, bazen de zoru oynamak içindir. Yani her iki benzer maçta da ‹Çanakkale geçilmez› durumu söz konusudur. Erkek aslında her daim hücum modundadır. Hedefe odaklanmıştır ve golü atacaktır, tabi kadın yerse. Eğer kadın defansta oynamayı seviyorsa erkeğin vay haline. Yandı! İstediği kadar hücum etsin nafile. 'Kale kapalı oğlum uğraşma, başka yol bul kendine' moduna geçer ve nihayetinde eğer sıkılmazsa maçtan, sıradaki taktik bellidir. Evet, bildiniz mi? Kontra atak. Futbolda uyanık taraf saf olan tarafı defansa çeker, boş anında kara şimşek gibi atağa geçer, şut ve gol... Saf taraf ayana kadar çakal taraf hedefi vurmuştur. İşte bizim erkek de zoru oynayan muhteşem defans oyuncumuz kadını kendi sahasında, bir anda sarı kartı gösterip öylece bırakıverir. İlgilenmez, aramaz, sormaz. Bizim saf ama zor oyuncumuza kal gelir. Boşluğa düşer, işte o anda çakal erkeğimiz kontra atağa geçer, koşar şut ve goooool. Canım defans oyuncumuz nereden geldiğini şaşırıverir. Zaten o an önemli değildir ki. Zafer erkeğindir. Sonrasında, peşin sıra penaltı misali goller kadının kalesine. Oley! Zoru oynarken, rehavet içindeyken maçı kaybetmiştir. Oysa onun yerine, arada defanstan çıksa, taktik değiştirse, geliştirse, mesela kontra atağa geçse; bizim çakalcığı aptala çevirecek. İşte o anda hücum yapıp golü atsa, ilk yarı zaferle bitecek. İlk yarı diyorum çünkü bu galip tarafın mağlup tarafı ne derece kendine bağlamak istediğiyle alakalı. İsterse orada bırakır, önündeki başka erkeklerle olan maçlara bakabilir ya da ikinci yarıya devam edip kendini erkek için vazgeçilmez yapabilir. Valla yapar. Ama biz o kadar meşgulüz ki zor, namuslu kızı, kadını oynamakla hayatı yaşamayı ıskalıyoruz, yaşamdan out oluveriyoruz. Zaten hangi devirde yaşıyoruz ki! Öyle şeyler kaldı mı? Ya biz kadınlar neden erkekler gibi cinselliğimizi, kadınlığımızı istediğimiz gibi, dibine kadar, ruhumuzu ve bedenimizi kirletmeden yaşayamıyoruz? Neden korkuyoruz? Soruyorum; sürüye uymak zorunda mıyız? Neden kendi kurallarımız, sınırlarımız, hayatımız yok bizim? Neden bilmem kaç sene önce, kimin koyduğu bile belli olmayan, miadı dolmuş toplumsal kuralların kölesiyiz biz? İsyankâr ve biz olamaz mıyız? Korkarız değil mi? Allah korusun! Sonra ne derler bizim için. Maazallah namussuz, basit ve kolay kadın oluruz değil mi? İşte kime göre ve neye göre? Hiç düşündünüz mü kurallarına uymak zorunda olduğumuz ve bizim de içinde yaşadığımız toplumun ne kadar kokuşmuş bir zihniyeti var? Yaşadığımız toplum ikiyüzlü. Dolayısıyla biz de öyleyiz, İKİYÜZLÜYÜZ. Mahalledeki zavallı Fatma bunu yapınca orospu, kaşar olur değil mi bizim tertemiz toplumumuz için? Ama Etilerdeki sosyetik Fatoş yapsa hanımefendi olur daima. Soruyorum size bu iki yüzlülük değil de ne? Hayır, anlamadığım şey erkeklerin koyduğu bu aptal, kokuşmuş kuralları kadınların daha çok benimsemesi. Koyunuz işte. Ya bize ne oluyor? Bu kadar meraklı mıyız biz güdülmeye, kapatılmaya, korunması gereken bir eşya olmaya ve namus bekçilerimize? Biz niye reform ya da ihtilal yapamıyoruz. Tabi önce kendi içimizde yapmalıyız bunu. Kendi hayatını, cinselliğini dibine kadar yaşayamayan toplum mahalledeki Fatma'yı namussuz ilan etsin ama Fatma en azından kendi hayatının ve cinselliğinin efendisi çünkü o cesaretli, güçlü ve kendi işte öylece. Şimdi düşünür müsünüz, siz neredesiniz? Defansta mı yoksa hücumda mı? Ya da kimsiniz? Hayat maçına ve duygusal rekabete bir sıfır mağlup başlayan, korkak, güdülen, gözetlenen bekçili mahkûm mu? Yoksa cesaretli, özgür, galip, kendi hayatının efendisi mi? El ele, gönül gönüle safınızı değiştirir misiniz benimle? Var mı cesaretiniz önce içinizde sonra toplumda ihtilal yapmaya, isyan çıkartmaya? Korkmayın, ben yanınızdayım her zaman ve daima. Size; içimdeki isyankâr, cesaretli, kahraman yoldaş sözü!
Defansta da kalsanız, hücumda yapsanız sizi seviyorum, içimdeki reformları, isyanları, cinselliğimi, kadınlığımı ve efendisi olduğum hayatımı sevdiğim gibi.

4 yorum:

  1. Canim benim, futbola hiccccccccc bu gözle bakmamistim....iliskilerede desen keza öyle...
    bundan sonra her haftasonu TV karsisinda Süperlig maclarini izlemek artik yeni hobim olacak...bakim ne stratejiler kesfedecegim...

    YanıtlaSil
  2. Merihim, sen izle sonra bana öğrendiğin stratejileri anlat. Ben çünkü maç izlemekten keyif alamıyorum.... :)))

    YanıtlaSil
  3. Esram, ben izlerim ama maç izlemekten keyif almıyorsan bu işler zor olur. Maç izlemesini sevmeden oynamayı nasıl seveceksin????
    Önce sana nasıl keyif alacağını öğreteceğim sonrada beraber izleyeceğiz.

    YanıtlaSil
  4. Hahhahahaaa, süpersin sevgili arkadaşım ve de çok haklısın... Önce maçları sevmeliyim ki gelsin keyifli oyunlarrrrrr......

    YanıtlaSil

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı