Sakin telaşsız bir gün,
Kaçımız böyle bir gün yaşıyoruz? Ama gerçekten sakin, telaşşsız, yavaş akan bir gün.
Hangimiz sabah uyandığımızda yatağımızda keyif yapıyoruz.
Kalkıp perdelerimizi sıyırıp, camlarımızı açıp, dışarıdaki temiz havayı ciğerlerimize çekip, güne hoş geldin diyoruz?
Ya da kuş seslerini duyup, dinliyoruz? Bir müzik açıp yüksek sesle söyleyip dans ederek yeni günü kutluyoruz. Aynaya bakıyoruz ve kendimize günaydın diyoruz, yüzümüzü kocaman buz gibi suyla yıkıyoruz? Güzel, keyifli hafif bir kahvaltı yapıyoruz?
Yoksa sizde benim gibi bir kahveyle sabahı geçirenlerden misiniz hani şöyle sütsüz sert olanından? Ben kahvaltı yapmam. Alırım kahvemi kışın mutfak camının önünde, yazın balkonda günü kutlarım. Yeni gün benim günümdür. Heyecanlanırım yaşayacaklarım, yapacaklarım için. Yüzümde huzur ve gülücük; günle, ışıkla, güneşle ya da bulutlarla bütünleşirim.
Hiç hayatınızı durdurdunuz mu? Günlük talaşlarınızı beklemeye aldınız mı?
Onlar orada sizi beklerken siz başka bir dünyaya daldınız mı?
Mesela bütün dertlerinizi, kederlerinizi sorumluluklarınızı, sorunlarınızı bir kutuya kilitlediniz mi? O daldığınız başka, telaşsız sorunsuz hayatta sakinliğin, dinginliğin tadına vardınız mı ya da bunları bildiniz mi? Küçük bir kilim alıp çimlere yayıldınız mı, deniz kıyısında denizi seyredip, dalgaları dinlediniz mi hiç? Bunları yapsanız ne hissedersiniz? Hafiflersiniz. Hafiflik nedir bildiniz mi hiç? İki elinizde taşıdığınız ve ağırlığından yorulduğunuz yükleri bıraktığınızdaki hissinizi anımsıyor musunuz? İşte bir de size ağır gelen, omuzlarınızı indiren duygusal yüklerinizi bıraktığınızı düşünün.
Sadece hafiflersiniz. İçinizde güzel bir boşluk olur.
Size bu hiçlik duygusu uçma becerinizi hatırlatır. Çünkü aslında biz üzerimizdeki yükler yüzünden uçmayı unutan özgür kuşlarız.
Size söz veriyorum; bunu bir kez bildiğinizde bırakmayacak, bırakamayacaksınız.
Hayata, dünya anaya ve kendi özünüze bağlanacaksınız. İstemez misiniz? Yoksa sizde acıların ve koşuşturmaların tiryakisi misiniz? Yapamaz mısınız? Yapmayın, kendinizi kandırabilirsiniz ama beni asla. İçinizdeki özünüzü inkâr ediyorsunuz. Kendinize ihanet ediyorsunuz!
Zaten biz en çok ta kendimize ihanet ederiz değil mi? Kendimizi sevmeyiz. Evet, sevmeyiz çünkü sevsek bu bizi bizlikten çıkartan, bizi aşağılara, dipsiz kuyulara çeken duygularımızı çoktan bırakırdık. Onların yerine sadece ve sadece sevgi koyardık. İşte o zaman gerçekten özgür olur, günü dibine kadar, mutlu ve huzurlu yaşardık.
Ben bunların hepsini yapıyorum. İnanın mükemmel bir duygu. Mucize adeta. Mucizelere inanır mısınız? Evet, mi? O zaman kendinize neden inanmıyorsunuz? Şu hayattaki tek mucize sizsiziniz, biziz! Hayır mı? Neden? O zaman özünüzü inkâr ediyorsunuz işte... Aslında ne muhteşem bir varlık olduğunuzun farkında değilsiniz. Olsun; hepimizin bir zamanı var fark etmek için. Edeceksiniz, edeceğiz, er ya da geç.
Şimdi önümüzde iki seçeneğimiz var; Ya eski bizle yaşamaya devam edeceğiz ve acılarla beslenip hayatımızı para gibi kolayca, düşünmeden harcayacağız ya da yeni aslında en eski bizi yani özümüzü kabullenip, içimizdeki ağırlıklarımızı çöpe atıp, içimizdeki sevgiyi keşfedip yeni hayatımızı sakin, telaşsız ve huzurlu yaşayacağız. Seçim sizin, bizim. Unutmayın birimiz bile bunu seçse hepimize fayda getirecek.
Hangisini seçerseniz seçin; sizi seviyorum kendimi, huzurumu, dinginlğimi, hiçliğimi sevdiğim gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder