Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Yüklü müsünüz ?

Sakin telaşsız bir gün,
Kaçımız böyle bir gün yaşıyoruz? Ama gerçekten sakin, telaşşsız, yavaş akan bir gün.
Hangimiz sabah uyandığımızda yatağımızda keyif yapıyoruz.
Kalkıp perdelerimizi sıyırıp, camlarımızı açıp, dışarıdaki temiz havayı ciğerlerimize çekip, güne hoş geldin diyoruz?
Ya da kuş seslerini duyup, dinliyoruz? Bir müzik açıp yüksek sesle söyleyip dans ederek yeni günü kutluyoruz. Aynaya bakıyoruz ve kendimize günaydın diyoruz, yüzümüzü kocaman buz gibi suyla yıkıyoruz? Güzel, keyifli hafif bir kahvaltı yapıyoruz?
Yoksa sizde benim gibi bir kahveyle sabahı geçirenlerden misiniz hani şöyle sütsüz sert olanından? Ben kahvaltı yapmam. Alırım kahvemi kışın mutfak camının önünde, yazın balkonda günü kutlarım. Yeni gün benim günümdür. Heyecanlanırım yaşayacaklarım, yapacaklarım için. Yüzümde huzur ve gülücük; günle, ışıkla, güneşle ya da bulutlarla bütünleşirim.
Hiç hayatınızı durdurdunuz mu? Günlük talaşlarınızı beklemeye aldınız mı?
Onlar orada sizi beklerken siz başka bir dünyaya daldınız mı?
Mesela bütün dertlerinizi, kederlerinizi sorumluluklarınızı, sorunlarınızı bir kutuya kilitlediniz mi? O daldığınız başka, telaşsız sorunsuz hayatta sakinliğin, dinginliğin tadına vardınız mı ya da bunları bildiniz mi? Küçük bir kilim alıp çimlere yayıldınız mı, deniz kıyısında denizi seyredip, dalgaları dinlediniz mi hiç? Bunları yapsanız ne hissedersiniz? Hafiflersiniz. Hafiflik nedir bildiniz mi hiç? İki elinizde taşıdığınız ve ağırlığından yorulduğunuz yükleri bıraktığınızdaki hissinizi anımsıyor musunuz? İşte bir de size ağır gelen, omuzlarınızı indiren duygusal yüklerinizi bıraktığınızı düşünün.
Sadece hafiflersiniz. İçinizde güzel bir boşluk olur.
Size bu hiçlik duygusu uçma becerinizi hatırlatır. Çünkü aslında biz üzerimizdeki yükler yüzünden uçmayı unutan özgür kuşlarız.
Size söz veriyorum; bunu bir kez bildiğinizde bırakmayacak, bırakamayacaksınız.
Hayata, dünya anaya ve kendi özünüze bağlanacaksınız. İstemez misiniz? Yoksa sizde acıların ve koşuşturmaların tiryakisi misiniz? Yapamaz mısınız? Yapmayın, kendinizi kandırabilirsiniz ama beni asla. İçinizdeki özünüzü inkâr ediyorsunuz. Kendinize ihanet ediyorsunuz!
Zaten biz en çok ta kendimize ihanet ederiz değil mi? Kendimizi sevmeyiz. Evet, sevmeyiz çünkü sevsek bu bizi bizlikten çıkartan, bizi aşağılara, dipsiz kuyulara çeken duygularımızı çoktan bırakırdık. Onların yerine sadece ve sadece sevgi koyardık. İşte o zaman gerçekten özgür olur, günü dibine kadar, mutlu ve huzurlu yaşardık.
Ben bunların hepsini yapıyorum. İnanın mükemmel bir duygu. Mucize adeta. Mucizelere inanır mısınız? Evet, mi? O zaman kendinize neden inanmıyorsunuz? Şu hayattaki tek mucize sizsiziniz, biziz! Hayır mı? Neden? O zaman özünüzü inkâr ediyorsunuz işte... Aslında ne muhteşem bir varlık olduğunuzun farkında değilsiniz. Olsun; hepimizin bir zamanı var fark etmek için. Edeceksiniz, edeceğiz, er ya da geç.
Şimdi önümüzde iki seçeneğimiz var; Ya eski bizle yaşamaya devam edeceğiz ve acılarla beslenip hayatımızı para gibi kolayca, düşünmeden harcayacağız ya da yeni aslında en eski bizi yani özümüzü kabullenip, içimizdeki ağırlıklarımızı çöpe atıp, içimizdeki sevgiyi keşfedip yeni hayatımızı sakin, telaşsız ve huzurlu yaşayacağız. Seçim sizin, bizim. Unutmayın birimiz bile bunu seçse hepimize fayda getirecek.
Hangisini seçerseniz seçin; sizi seviyorum kendimi, huzurumu, dinginlğimi, hiçliğimi sevdiğim gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı