Üzülme! Dert etme can! Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan Ne mutlu sana! Elinde olmayanları söyleme bana Elinde olanlardan bahset can! Üzülme! Geceler hep kimsesiz mi geçecek? Gidenler dönmeyecek mi? Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış... Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...
* Mevlana
30 Mayıs 2011 Pazartesi
Yolcu Yolunda Gerek...
Sevgilim,
Ben yolcu, sen hancıydın. Kendimi arama yolculuğumda seninle karşılaştık. Beni sevdin, bağlandın. Oysa sana hiç sözler vermemiştim. Çünkü benim yarınım belli değildi sevgilim, hala da öyle. Ben günümü yaşıyorum sense geleceği. Sen planları seviyorsun, bense öylece gökte süzülmeyi. Hayata bakışımız farklı. Sen statiksin oysa ben dinamik. Her an değişebilirim, sense oturtmuşsun kafanda her şeyi. Ben yolcuyum sevgilim, iç dünyam değiştikçe rotamda değişecek. Bu yolculuk ne kadar sürecek, varış neresi bilemiyorum, bilmekte istemiyorum. Bilinmezdeyim ben sevgilim. Ama sen herkesin bildiğindesin. Bildik sevdadasın, bense kıyı bucak bana uyan sevda arayışındayım. Sen beni demirlemek istiyorsun kendi özel limanına oysa ben özgür ruhum, bütün limanlar benim. Her limanı keşfetmeliyim sevgilim ta ki demirlemeye yani gerçekten sevinceye kadar. Kal deme sevgilim, kalamam. Benim kalışlarım senin ruhunda derin yaralar açmakta. Haklısın çünkü ben gerçekten kalmayı henüz bilmiyorum. Benim kalışım hadi kalk gidelim misali tetikte. Ruhum huzursuz. Daha keşfedilecek yerler, limanlar, duygular var. Ben kalsam da ruhum isyan eder. Beni yer bitirir zihnimdeki geveze. Kalırsam ben, ben olamam ki; olsam olsam üstüne toprak serilmiş, ölü bir beden olurum. Ruhumu kaybederim sevgilim. Ruhsuz istemezsin beni yanında değil mi? Sen beni ben olduğum için sevdin. Peki, şimdi neden senin dayattığın hayata mahkûm etmek istiyorsun? Nasıl kıyabiliyorsun bana? Hani seviyordun? Evet, seviyorsun ama yanındayken. Ben uzaklardayken sevmeye kendine izin vermiyorsun. Kapatıyorsun kendini de beni de. Kapanamam ben sevgilim. Kuşlar uçmak ister, uçamazsa ölür. Ben sendeyken, başka yerleri, duyguları keşfedebilirim ama sen ruhen ölürsün. Çünkü sen ormanlar kralı aslansın. Koruyup kollamalısın eşini, kol kanat germelisin. Evet, sen tam bilindik, sevildik, özlemle beklenen kahramansın sevgilim, ama ben yolculuğumda beni daha ilerilere uçuracak kendi, bilinmedik kahramanımı arıyorum. Sen elimi sıkı sıkı tutuyorsun ama bırak mıyorsun. Oysa ben ellerimin bir olacağı kahramanımı arıyorum. Gel desem gelir misin benimle ya da yolculuğa çıkışlarımda arkamdan su dökebilir misin ya da dönüşlerimin limanı olabilir misin? Olursun biliyorum ama mutsuzluğu yaşarsın dibine kadar, 'sen' olamazsın. Buna hakkım yok. Bu, bir aslanla bir kartalın aşk hikâyesi. Sen topraktasın, bense havada. Ben gidiyorum artık sevgilim. Yok, ağlama, akıtma o güzel yaşlarını. Oysa ben güle güle git ve güle güle gel demeni isterdim ama bu gözyaşları elveda için. Yapma... Elveda etmeyelim. Hayat bu... Piyango gibi ya çıkarsa diyelim. Aradığım limanın sen olduğunu umarak ayrılalım. Bir bitiş olmasın bu, bir başlangıç olsun, dönüşümün başlangıcı. Ne dersin? İster misin? Cevap verme. Ruhum bilsin, hissetsin... Ben yokken kendine iyi bak. Yemeğini ye, çok sigara içme, strese girme ve kendine kaos yaratma. Ya da geldiğimde toparlayabileceğim kadar dağıt kendini. Yolundan, rotandan çıkma. Neyse planın onu yaşa. Sevgililerin olsun, yalnız kalma. Belki biriyle planların, kalbin eşleşir. Engel olma kıza da kendine de. Yaşa sonuna kadar. Yanında olmasam da arkandayım, destekliyorum seni sevgilim. Geri döner miyim, dönsem de sen affeder misin bilemiyorum. Sadece öldürme beni sende. Her gidişin dönüşü vardır sevgilim ama döndüğümde senin sevdiğin mi, yoksa bambaşka mı olurum, kim bilebilir ki ben bile bilmezken. Şimdi sen uyuyorsun, ben valizimi aldım, hazırım sevgilim. Gidiyorum. Seni, hayatın kendisine emanet ediyorum ve içimden tembihliyorum; sana iyi davranması, kollaması için. Tek gidiş kapısını açıp gidiyorum sevgilim. Seni seviyorum yolcunun hancısını sevdiği gibi...
''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...
Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı. İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları öğretiliyor.
Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz. Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez. Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.
Hayat böyledir.. Onun için hazırlık yapamazsın.. Onu hazır bir şekilde bekleyemezsin.. Güzelliği bu, anlamı bu. Her zaman şaşırtır ve sürprizlerle gelir. Her anın sürprizlerle dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını görürsün... Eğer gözlerin varsa…''
UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş
Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?
Tek kelime ile muhteşem... gözlerim doldu....
YanıtlaSil