Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

7 Ocak 2012 Cumartesi

Bilmiyorlar Tanrım...

http://fizy.com/#s/1c1d6h ( Lütfen yeni sekmede açınız )
Tanrım çok özür dilerim dişil enerjiyi bu kadar düşürdüğümüz, özümüze ihanet ettiğimiz, köleleştirdiğimiz için. Ama bilmiyorlar tanrım. Bilmiyorlar ne dişil ne de eril enerji farkında. Uykudalar tanrım. Biliyorum uyanma vakti. Dişil enerjinin özünü farkına varma ve eline alma vakti ama olamıyor öyle bir anda. Onbinlerce yıldır belki daha fazladır burada yaşam kuralları ; dişil enerjiniin ezilmesi, cinsel odak noktası, zevk aracı, bir mal, alınıp satılan bir eşya gibi görülüp, davranılması üzerine. Ama gerçek öyle değil ki Dişil Can Kuşlarım. Bizler tanrının yaratıcı tarafının yansımasıyız. Bizler yaratıcalarız. Bizler hiç bir şeyin aracısı değiliz aksine tam da özüyüz, çünkü yaratan bizleriz. Yaşadığım vahşi dünyadan çıkınca aslında ne halde olduğumuzu gördüğüm dün geceden beri içim sesssiz, için için ağlıyor ama şu anda bu satırları yazarken gözlerimdeki yaşlara engel olamıyorum. Sanki bu göz yaşları asırlardır dişil enerjinin içinde biriktirdiği göz yaşaları. Bizler sadece yaratmayı çocuk doğurmak sanıyoruz, oysa canımızı dşimize takıp, her türlü fedakarlığı yaptığımız, yemediğimiz, yedirdiğimiz, giymediğimiz giydirdiğimiz, uykusuz geceler geçirdiğimiz, vücudumuzu, hayatımızı feda ettiğimiz, onlar için kendimizi unuttuğımuz çocuklarımız kanuni olarak babaın üzerinde. O çocuklar babalarının çocukları. Maalesef çocuklarımızın hiç biri bize ait değiller. Onlar evrenin çocukları. Evren, sistem onlara sahip çıkmaktadır. Ama bizler iyi bir şey yaptığımızı sanıyoruz. Çünkü öyle kodlandık. Özümüzü unuttuk. Yaratmak demek hayat yaratmaktır. Dişil enerji duygu enerjsidir. Tanrı en yumuşak, naif, pozitif duygularını dişil enerjiye bahşetmiştir. O yüzden biz kadınların dıugusal zekası çok kuvvetlidir, benim de kuvvetli olduğu gibi. Aramızdaki fark; benim duygusal zekam acınmaya, şikayet etmeye ve bana dayatılan hayatta var olmaya odaklı değildir. Benim odak noktam kutsal kalbim, kiristal öz benliğimdir. Ağlıyorum şu an ama kendim için değil. Kendim için ağlamayı bırakalı çok oldu. Bizim için ağlıyorum. Tanrım bizi affet, affet tanrım. Biz önce inayetten düştük, bunu ceza sandık çünkü tek suçlu bizdik, biz baştan çıkartan, doğru yoldan saptıran iblisin tekiydik. Tek işe yarardık, çocuk doğurmaya. Sonra madem biz buyduk, eril enerjinin cinsel zevki oldu. Bizler zevk alamazdık, o iş sadece eril enerjinin hakkıydı. Suçlu ve günahkar olduğumuzu kabul ettiğimizde de haklarımızı da terk etmiş olduk, Öyle gerekiyordu çünkü kölelerin hiç bir hakkı olamazdı. Asırlar böyle geçti. Sonra evrimleştik, baş kaldırdık ama bu baş kaldırışımız bizim yükselişimize değil hepten düşüşümüze giden yolun başıydı. Özgürlüğümüzü kazandık, eril enerji dünyasında başarılar edindik, paralar kazandık. Beceremediğimiz yerlerde cinselliğimizi, dişiliğimiz kullandık. Hepten kirlendik. Çünkü köleyken bir maldık ve araçtık. Sonra efendi olunca kendimiz kasten, bilerek dişiliğimizi, kadınlığımızı eril enerjiyi baştan çıkarmak, kandırmak ve istediğimiz şeyleri elde etmek için yani kısacası hırslarımız için kullandık bir nevi silahımız haline getirdik. Oysa silah iyi bir şey değildir ki  Dişil Can Kuşlarım,  silah yaralar ve öldürür. İşte biz de bilerek, kasten öldürdük kendimizi kendi silahımızla. Eril enerjinin bize yaptığını onlara yaparak kazanacağımızı sandık, oysa biz zaten baştan maluptuk. Tanrının bize sunduğu şefkatimizi, sevgimizi unuttuk, kaybetttik. Bizler dünyada çoktan kaybettik.
Artık, kendi yarattığımız bu negatif oyundan çıkma vakti geldi. Zaman yükseliş vakti Dişil Can Kuşlarım ve dünyayı Dişil Enerjinin yükselişi kurtarabilir. Başka  yol yok inanın.Gelin yaralı dişil enerjiyi şifalandıralım.
Sevgili Dişil Can Kuşlarım, bizler ne inayetten düştük, ne cennetten kovulduk, ne de şeytanız. Bizler ne cinsel bir objeyiz ne de zevk araçlarıyız. Bizler tanrının en güzel taraflarının yansımasıyız. Bizler; sevgiyiz, şefkatiz, aşkız, yaratım enerjisiyiz. Artık kendi özümüzü alma vakti gelmedi mi Can Kuşlarım. Bunu kucaktan kucağa geçerek, sözüm ona kendi cinselliğimizi özgürce yaşadığımızı sanırken cinsel obje olarak, dişiliğimizi silah olarak kullanarak ya da tam tersi eve kapanıp kendimizi çocuklarımıza adayarak yapamayız. Hatırlayın; bir siz var sizden içeri. O da gerçek, en saf halinizle sizsiniz.
Tanrım, çok özür dilerim, hiç biri özünün farkında değil. BİLMİYORLAR; BİLMİYORLAR ! Sadece şu anki durumlarını gerçeklikleri sanıyorlar. Başka yol yok, kadersiz ve çaresiz sanıyorlar. Oysa yol da, çare de, kader de kendileri. Hepsi içlerinde, derinlerde bir yerde kilitli . Ben Sevgi Perisi bütün Dişil Enerji Can Kuşlarımı çok ama çok seviyorum ve onlara şimdi kilitlerini açmak için cesaret, farkındalık, sevgi ve şefkat anahtarı yansıtıyorum, lütfen alsınlar ve kilitlerini açsınlar tanrım. Artık lütfen dünyada hiç bir kadın ağlamasın, sadece ve sadece gülsün...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı