Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

19 Haziran 2011 Pazar

Güven Meleği Babam

Bugün babalar günü. Bütün babaların günü mutlu ve kutlu olsun. Benim babam yok. Kendisi şu yalan dünyadan sıkılıp ve gerçek yuvasına döneli tam tamına sekiz yıl olmuş. Yani bu özel günü mahzun, hüzünlü geçireli seneler olmuş. Babamla süper hatta iyi bir ilişkim yoktu. Kendisi bir haylice sinirli, kendinle kavgalı, sözleri bıçaktan keskin bir adamdı. Korkardım ben babamdan. Hep korkuyla büyüdük. Kuralları vardı, onlara uyulmalıydı. Uyuldu da. Ama sevgi neredeydi? Aslında vardı. Babam beni de kardeşimi de çok ama çok severdi. Şimdi şu anki aklımla anlıyorum ama çocuk aklımla anlayamazdım ki. Bizi hiç sarıp sarmalamadı. Sizi seviyorum demedi. Oysa bir çocuğun sadece sevgiye ihtiyacı vardır. Ama babam nereden bilecekti ki kendiyle ve herkesle hatta bizle öyle kavgalıydı ki. Sonra büyüdük, büyüdükçe sevgisini gösteremeyen babamın bana güven verdiğini yaşayarak öğrendim. Evet, babam benim için güvendi, korunaklı limandı varsın olsun kızsın, bağırsın. İyi olduğu zamanları da olmuştur çok. Son zamanlarda bana eee anlat bakalım hocanım demesini hep özlerim. Mesela çok da moderndi. Gece çıkmalarıma karışmazdı hatta annemden daha anlayışlıydı. Ama kural yine var tabi; evden gece 11 de çıkamazdım ama o saatte ya da daha geç vakitte gelebilirdim tabi annem rahat bıraksaydı. Olsun çıkardım ya. Rakı balık keyiflerimiz vardı kurallar dâhilinde. Öyle hızlı yemek yok. Yavaş yavaş tadına vara vara yemece ve içmece. İçerdim ben babamla. Ama beni ilk sigarayla yakaladığındaki ismimi çemkirmesini asla unutamam, hala kulaklarımda. Ama başka bir şeyde söylememiştir. Canım babacım benim. Bazen çok kızardım ona ve kendi kendime sorardım bu kadar kuralcı, asabi olmak zorunda mı diye. Hatta bazı zamanlarda ölse de kurtulsa dediğim olmuştur valla. Ama inanın kazın ayağı hiçte öyle olmuyormuş öğrendim.
Sonra babacığım gitmeye karar verdi ve bir sebep lazım oldu. Kanser bahanesini seçti. Yaklaşık altı ay yaşadı zaten. Zor günlerdi. Ama hep bir ümidim vardı düzelecek diye tabi nafile. Neden sonra bitişe geldiğinde Allaha yalvardım ben, al yanına acı çekmesin artık diye. İşte o gün sadece kendisi için ölmesini istedim. Öldü de; elinden tuttum gidene kadar. Yuvasına uğurladım. O gitti, ben kaldım. Yaşayacaklarım vardı. Elbet ben de gidecektim. Zaman işte. Ama ölse de kurtulsak diyen ben; çok ama çok üzüldüm. Önce onun için sonra tabi ki kendim için. O gittiğinde güven dalım kırılmıştı. Artık yalnızdım. Beni koruyacak, kollayacak kimse kalmamıştı. Yeni doğan benle, babam şu an yaşasaydı çok farklı bir ilişkileri olurdu. Ona kocaman kocaman sarılıp, babacığım seni çok ama çok seviyorum derdim. . Hatta çok heves ettiği futbol muhabbeti bile yapardım. E Halit sağ olsun. O gitti ben kendimi korumayı, kollamayı öğrendim. Bundan sonra da bir başkasına bu duyguyu hissedeceğimi sanmıyorum. Baba ya! Ne olursa olsun bizi babamız ve annemizden başka kim gerçekten sevebilir, olduğumuz gibi kabul edip bağrına basabilir? Kimse inanın hiç kimse.
O yüzden de ne olurlarsa olsunlar onları sevelim ve gösterelim sevgimizi.
Babacığım babalar günün kutlu olsun. Yanımda olsan da olmasan da seni seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı