Üzülme!
Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları
söyleme bana
Elinde olanlardan
bahset can!
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz
mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek
mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...
Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta...

* Mevlana

5 Haziran 2011 Pazar

Houston, Houston ( we've got a problem )

Sevgilim,
Ben bir kurbağayı, yani seni sevdim ama defalarca öpmeme rağmen prense dönüşmedin ne yazık ki. İstemedin mi yoksa sen de o potansiyel yoktu da ben mi göremedim?  Zaten biz kadınlar böyleyiz valla sizin hiç suçunuz yok. Hiç olmayacak adamlara âşık oluyoruz, seviyoruz sonra da bir taraflarını kaldırıyoruz. Ama farkında değilsiniz tahterevallinin bir tarafında biz diğer tarafında siz varsınız. Kalktığımızda tekrar yerdesiniz, ait olduğunuz çöplüğünüzde. İşte sen de o durumdasın şimdi. Yukarılardasın değil mi? Havalar güzel mi oralarda? Tadını çıkart az kaldı inişe geçmiş bulunmaktasın. Kule bile sana yardım edemeyecek üzgünüm. O kadar fazla yücelttim ki seni sen bile anlam veremedin. Ama sana giydirdiğim elbise bol geldi, emanet durdu üzerinde. Sen o elbiseye uyum sağlayamadın. Senin suçun değil sevgilim. Zaten suçlu yok ki. Ben seni çok sevdim. Neden mi? Belki de birkaç sözünle, gülüşünle, dokunuşunla sana bağlandım. Seni içimde büyüttüm. Sen anlamadın sana olan sevgimin büyüklüğünü.
Hadi onu anlamadın sen gözyaşlarımı da bilmedin. O satır aralarındaki sözlerinin cam misali kalbimi nasıl kırdığını da bilmedin. Ya da ben göstermedim. Ne de olsa güçlüydüm değil mi? Her seferinde yerden toplayıp ben yapıştırdım, onardım senin yerine. Sen neredeydin? Yoktun yanımdayken bile olmadığın gibi. Sen hep mesajlardan ibaret oldun, bunu seçtin. Uzaktan sevdin ya da öyle sandın. Bense sana, olmasan da yanımda hep sadık olmalıydım. Benim sevilmeye ya da içimdeki o kocaman sevgimi vermeye hakkım yoktu.  Kocaman sevgi dolu yüreğimi özlemle ve gözyaşlarımla doldurdum. Bunlar reva mıydı ki bana? Sana göre hava hoştu yukarılarda. Yüksekler güzeldir ama çakılmak çok hızlı olur. Bilmiyorsan az kaldı öğrenmek üzeresin. İniş takımların hazır mı?
Yok, yok senin çakılman lazım. Hep diplerdeydin, zamansız, hak etmeden en tepelere çıktın şimdi ait olduğun yere dönme vakti ama kafan gözün yarıla yarıla. Ben sana sen bana hizmet ettik. İkimiz de egolarımızı savaştırdık, besledik. Ben acı beden egomu sense erkeklik egolarını besleyerek hizmetimizi yaptık. Ama bitti bitiyor. Bense gitti gidiyorum. Limanın bu büyük kasırgaya dayanamadı. Tsunami aldı götürdü, çok az bir parça kaldı. İnan o da sana değil bana bile yetmez. Zaten sen kendi ait olduğun yere ineceğinden limana ulaşman için baya çalışman gerekir. İnan değmez. Sen orada aslında acı bedeninde mutlusun. Bense artık liman kalmadığına göre göç etmekteyim. Pusulamı ayarlamakla meşgulüm. Rotamı belirlediğim ve yola çıktığımda merak etme bileceksin çünkü oyun parkında artık beni göremeyeceksin. Arama, ben oyundan çıktım. Hayatta tek oyun yok, ben başka oyun kuracağım ama bu sefer senden aldığım derslerle daha bilinçli, farkında olarak. Ama sen nasıl olsa başka bir oyuncu bulursun değil mi kendine. O yüzden seni düşünmüyorum. Bir tek sendeki egomu bırakamamıştım ama onun da zamanı geldi sanırım. Bırakmak zorundayım sıkı sıkı tutunduğum sevgimi, pardon seninle yaşadığım acılarımı ve özlemimi. Sana giydirdiğim emanet elbiseni sana bırakıyorum. Teşekkür ederim, çok şey öğrettin bana. Artık ne istemediğimi çok iyi biliyorum. Ben aç kalan ruhumu ve kalbimi doyurma yolculuğuna çıkıyorum. Bakalım yollarda kimler var. Heyecan seninle donup kalan kalbimi canlandırıyor. Canlı olarak gelmiştim sana, canlarımı sana verdim, sen canlandın ben öldüm. Şimdi bir baharda yeniden canlanan doğa misali canlanıyorum. Sendeki canlarımı sana bırakıyorum. Sana da dediğim gibi liderler sağ kalmalı. Belki diplerinde işe yarar, sana yardımı olur. Ben canlanan ruhumu yeşertmeye gidiyorum…

1 yorum:

  1. Sadece biz kadınlar mı yanlış erkeklere aşık oluyoruz ? Haksızlık etme ama lütfen :)

    YanıtlaSil

İzleyiciler


Osho

‎''Kişinin her zaman doğru yolda gideceğinin garantisi
yoktur. Birçok kere birçok şey insanları yanlış yola yönlendirir çünkü doğru
kapıya gelmek için birçok kere yanlış kapı çalınır. Hayat böyle...

Eğer ilk seferde doğru kapıya rastlanılırsa onun doğru
olduğu anlaşılamaz. Her yer, her şey kırmızı olsa başka hiç bir renk olmasa
kırmızının ne olduğunu kimse bilemezdi. O yüzden son tahlilde hiç bir çaba
boşuna değildir. Her çaba kişinin gelişiminin doruk noktasına ulaşmasına katkı
yapar. İnsan asla kararsız olmamalı... Yanlış yola sapmak endişe yaratmamalı.
İşte bu önemli bir sorundur. İnsanlara asla yanlış bir şey yapmamaları
öğretiliyor.

Onlar yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyorlar ki, hiç
bir şey yapmıyorlar, hareket kabiliyetini yitiriyorlar. Mümkün olduğu kadar
hata yapın. Ama bir şeyi unutmayın. Aynı hatayı tekrarlamayın. O zaman gelişirsiniz.
Yoldan sapabilmek özgürlüğünüzün bir parçasıdır. Bu doğru, bu yanlış diye bir
şey yok. Hayat o kadar kesin değil, onu bu kadar kolay etiketleyip
sınıflandıramayız. Hayat her şişenin etiketli olduğu ve neyin ne olduğu bilinen
bir eczane değildir. Hayat bir gizemdir, her an tetikte olunmalıdır. Neyin
doğru neyin yanlış olduğu hakkında önceden hazırlanmış yanıtlara güvenilemez.
Hayat çok hızlı ilerler dinamiktir, iki an asla birbiri ile aynı değildir, o
yüzden bu anda doğru olan bir şey, bir sonraki anda doğru olmayabilir. Bu
değişen hayata nasıl tepki verileceğine kişi o anda karar vermelidir.

Hayat böyledir..
Onun için hazırlık
yapamazsın..
Onu hazır bir şekilde
bekleyemezsin..
Güzelliği bu, anlamı
bu.
Her zaman şaşırtır ve
sürprizlerle gelir.
Her anın sürprizlerle
dolu olduğunu ve önceden hazırlanan hiç bir yanıtın uygulanabilir olmadığını
görürsün...
Eğer gözlerin varsa…''


UBUNTU :)

UBUNTU :)
Afrika'da çalışan bir Antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvalara ilk ulaşanın ödülü o meyvaları yemek olacaktır.Onlara "hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak" der.O anda bütün çocuklar elele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyvaları yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU'dur. Nasıl olurda diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir ki ? Ve UBUNTU'nun anlamını açıklarlar onların dilinde UBUNTU "Ben biz olduğumuz için ben'im" demekmiş

Bob says

Bob says
Onun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa kabul edersin ki; insanlar hata yapar onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir. Kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil.
Dünyayı daha kötü hale getirmeye çalışanlar bir gün bile durmazken, ben nasıl durayım?

Ömer Hayyam;


Evvela;

Benim rızam olmaksızın

Dünyaya getirildim.

Hayatta;

Hayretimden başka bir şeyim artmadı

Sonra yine elimde olmadan

Bu dünyadan göçeceğim

GELMEKTEN, KALMAKTAN, GÖÇMEKTEN

Maksat ne?

Hala anlamış değilim!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı